Posts

Showing posts from September, 2012

İŞTEKİ STATÜSÜNE GÖRE KADIN İŞGÜCÜ İSTİHDAMI

Image
İstihdam edilen kadınlar işgücü piyasasında ücretli veya maaşlı, işveren, kendi hesabına çalışan, ücretsiz aile işçisi ya da mevsimlik – geçici işçi statüleri altında ekonomik faaliyette bulunurlar. Ülkemizde, 2008 – 2009 yılları itibariyle toplam 21.147.000 çalışandan %42,7’si ücretli veya maaşlı (9.042.000 kişi), %24,8’i kendi hesabına (5.250.000 kişi), %19,5’i ücretsiz aile işçisi (4.138.000 kişi), %7,8’i mevsimlik – geçici işçi (1.665.000 kişi) ve son olarak %4,9’u işveren (1.052.000 kişi) konumunda çalışmaktadır (DİE., 2010: 101). Tablo.1, 2008 yılında çalışan kadınların Türkiye genelinde, kentlerde ve kırsal alanlarda işteki statülerine göre dağılımını gösterir. 2008 yılında, ülkemizde kadın çalışanların hemen hemen yarısının (%49’unun) ücretsiz aile işçisi statüsünde çalıştığı görülür. İkinci sırada yer alan grup %32,2’lik oranla ücretli veya maaşlı çalışanlardır. Üçüncü sırada yer alan kendi hesabına çalışanların oranı ise %12,1’dir. Bu üç grup tüm çalışan kadınl

Hayata Dokun, TESEV'in Demokratikleşme Programı'nın 'Referandumdan sonra HSYK' Toplantısındaydı

Image
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV), Demokratikleşme Programı'nın 'Referandumdan sonra Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)' başlıklı tartışma raporu sunumu, 19 Eylül 2012'de Taksim Hill Hotel'de düzenlenen panelde gerçekleşti. Hayata Dokun Kadın Organizasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Gözener ve Basın Danışmanı Batur Talu'nun adalet sistemindeki son değişiklikleri yakından takip etmek amacıyla katıldığı toplantıda, her biri yargı politikasından seçilen altı kişinin 12 Eylül 2011 Referandumu ile kompozisyonu değişen yeni HSYK Kurulu’nun yargı sistemi üzerindeki etkinliği tartışıldı. Raporun tamamına  http://www.tesev.org.tr/Upload/Publication/dc5126d0-8dfa-4658-9720-fe03e97e1760/HSYK%20Rapor.pdf  ‘den ulaşabilirsiniz. Saygılarımla. Batur Talu Hayata Dokun Basın Danışmanı www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

Hayata Dokun Basın Danışmanlarından Gazeteci Birsal Karamanoğlu’nu Kaybettik.

Image
Hayata Dokun Basın Danışmanlarından Gazeteci Birsal Karamanoğlu'nu 20 Eylül 2012’de kaybettik. Birsal Bey, Hayata Dokun’un Kadın Cezaevi Toplantılarında görev almış ve kadın haklarıyla yakından ilgilenen bir Hayata Dokun gönüllüsüydü. Kendisi, “annem kadın, eşim kadın, kızım kadın, kadın haklarıyla ilgili her konuda yanınızdayım” ifadesiyle her zaman organizasyonumuza destek vermiş, aktif gönüllümüz olmuştur. Koyu bir Beşiktaş taraftarı olduğunu konuşmalarında vurgulayan merhum; hayat dolu, insan sevgisi dolu bir ağabeyimizdi. Kendisini her zaman şükranla anacağız. Derin üzüntü içerisinde, yakınlarına sabırlar diliyoruz. Evrim Gözener Yönetim Kurulu Başkanı www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

EĞİTİMDE METOT DEĞİL, İNSAN KİŞİLİĞİ GÖZ ÖNÜNE ALINMALIDIR

Image
İtalya’ nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori’ nin geliştirdiği eğitim metodunun temel ilkesi. Montessori’ nin bugün, doğum yıldönümü. İyi ki doğmuş. Montessori, yüzyılın başlarında her bir çocuğun bireyselliğine azami ölçüde uyan bir pedagoji geliştirir. Bu, çocuğun bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına, bireysel öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagojidir. Geliştirdiği sistem, öğrenme zorluğu çeken birçok çocuğa ilaç olmuş. Bir bakıma onların hayatını kurtarmış. Günümüzde halen dikkat eksikliği görülen ve öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda uygulanan Montessori Eğitim Sistemi anne ve babaların en büyük yardımcısı. Montessori, 1899’ da Roma’ da zeka geriliği olan tüm çocukların yollandığı yeni Orthophrenic Okulu’ ndaki yöneticiliği sırasında, zihinsel eksikliğin sıklıkla pedagojik bir problem olduğuna hüküm verir. Zihinsel engellilerin eğitimi konusunda aradığı bilgileri Itard ve Séguin’ in çalışmalarında bulur ve bu yöntem

YALNIZLIK BİR LÜTUFTUR

Image
İnsanlar yalnızlığı pek tercih etmezler. Yalnızlığı tercih eden insan çok azdır ve çevresine karşı ''arkadaşsız'' olmadığını göstermeye çalışır. Alışveriş merkezlerine, sinemaya, tiyatroya, konsere bir başına gideni pek göremeyiz. Bir kafede bir başına oturan kişi muhakkak telefonu ile uğraşır, yalnız olmadığını göstermek için ''Hayatımda birileri var.'' anlamına gelir. Etrafa bu mesajı vermeye çalışır. Yalnızlığı, terk edilmişliği, dışlanmışlığı kimsesizlikle eş tutuyoruz, yalnız insan izlenimi uyandırmak istemiyoruz. Aslında arkadaşlarımızı, dostlarımızı yalnızlıklarımıza karşı kalkan olarak kullanıyoruz ve bu davranış arkadaş dost ilişkilerimizi dumura uğratıyor. İlişkilerin uzun soluklu olmamasının sebebi de bu. Tek başına yaşamayı beceremeyen kişi başkalarıyla da birlikte yaşamayı beceremez. Yalnızlıktan kaçan insan, kendinden de kaçmış oluyor. Yalnız kalmak kendimizi tanıma ortamına zemin hazırlayarak bize bu fırsatı verir, işte biz de

Çocuklar için Sevgi Treni 15 Ekim’de İstanbul’dan Yola Çıkıyor

Sevgili Hayata Dokun Gönüllüleri, Size “Sevgi Treni” Kampanyasından bahsetmek istiyor ve Sevgi Treniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ihtiyacı olan çocuklara yardım elimizi uzatmak için işbirliğimize katılmanızı rica ediyorum. Sevgi Treni, ülkemizin ihtiyacı olan illerindeki çocuklara kitap, kıyafet ve enstrüman taşıyacak ve 15 Ekim’de İstanbul’dan yola çıkacak. Bu kampanyaya biz de Hayata Dokun Ekibi olarak destek veriyoruz. Sevgi Treni, liseden sınıf arkadaşım müzisyen Burcu Ersöz’ce organize edilmektedir. Kendisine 532 378 1405’ten ulaşabilirsiniz. Burcu, bu konuda kolları sıvamış ve sosyal medya kanallarında aşağıda vereceğim adrese ürünleri toplayarak sevgi trenine teslim etme işini üstlenmiştir. Sevgi Treni, 15 Ekim’de yola çıkacaktır. Sosyal Medya kanalıyla başlayacağımız kampanyaya desteklerinizi ve bulabildiğiniz “Kullanılabilecek” hediyelerinizi Burcu Ersöz’e göndererek işbirliğimize desteklerinizi rica ederim. Sevgilerimle. Evrim Gözener Yönetim Kurulu Başkanı Ürünle

Var Olmak Var Etmek

Image
İlk olması gerekir bazı şeylerin. İlk olan her şey bir diğer gelecek olan aksiyon durumunun anahtarıdır. Denemeden bilebilmek ne kadar tartışmalıysa, çaba sarf etmeden elde edilen kazanç ise; konu her ne olursa olsun, yeterince zafer duygusunu ne oranla yaşatır? Peşinden gelen mutsuzluk durumunu kapamanın en kolay yolu ise bulunduğunuz ortama ayak uydurmaktır. Bir gün yeterince çaba sarf etmediği veya çalıştığı işte çok mutlu olmamanın birey üzerinde yarattığı düşünceli durumu yok edebilir herkes, ayak uydurduğunda topluma. Kolay yolları var insanları aynı sırada ve hizada tutabilmenin. Tarih sahnesinde akımlar ve düşünceler ile başlamış ve bizim milat saydığımız bazı dönüm noktalarından da çok eskiye gitmekte yarar var. Çağlar öncesi hayat partnerlerimiz, arkadaşlarımız ile birlikte mücadele edip evriliyorken (artık inkar edilmesi dünya görüşü açısından da komik bir duruma düşüyor) birden bire yeni bir olgu ile ortaya çıktık. Kültürler. Hayatta kalabilen en güçlü yaşama s

KADIN ÇİFTÇİ SEVİLAY YILDIRIM

Image
Geçtiğimiz hafta müzik grubumla birlikte Antalya, Olympos’taydım. Gündüzleri sahilde vakit geçiriyorduk. Bu haftaki yazım için not defterime bir şeyler karalamaktayken su satan bir kadın yaklaştı yanımıza. Kendisinden su aldık. Ama onun ilgisini bu alışverişten daha çok elimdeki not defteri çekti. Bölgesel şivesiyle “Ne yazıyorsun?” diye sordu bana. Sonra hemen kendinden bahsetmeye başladı. Adı Sevilay Yıldırım’dı. Kumluca’nın Yazır Köyü’nde yaşayan bir çiftçiydi. Tarım ve Gıda Bakanlığı tarafından düzenlenen Kadın Çiftçi Bilgi Yarışması’nda ikinci olduğunu söyledi. Öğrenmeye açtı. Organik gıda ve gıda güvenliği ile ilgili sürekli kitaplar okuduğunu söyledi. Elimde kalem kâğıt gördüğünde benden de bir şeyler öğrenebileceğini düşünmüştü. Ancak aslında benim ve hepimizin ondan öğreneceği çok şey vardı. Bizim yanımıza gelmeden önce bir doktor grubundan öğrendiklerini sıraladı bana. “İlkokul mezunuyum.” dedi. O an üniversite mezunu olmamdan utandım. Çünkü öğrenmenin, eğitim ne kadar u

Yaş Gruplarına Göre Ülkemizde Kadın İşgücü İstihdamı

Image
Akademik doktrinlere ve uluslararası literatüre göre; kadınların öncelikle işgücü piyasasına girmeleri, sonra evlilik ve çocuk sahibi olma gibi nedenlerle işgücü piyasasından çekilmeleri ve daha sonra tekrar işgücü piyasasına dönmeleri beklenir. (TÜSİAD, 2009: 56) Teknik olarak iletilen, kadınların işgücü piyasasındaki dönemlerinin tanımlanmasına rağmen, ülkemizde kadınların işgücü piyasasından çıkmaları ve sonra yeniden girmeleri ile ilgili gelişmeler aktarıldığı gibi seyretmez. Bir başka ifadeyle, çalışma yaşlarının ilk yılları olan 25 yaşlarına kadar evlenen Türkiyeli genç kadınlar, genellikle evlendikten sonra tekrar işgücü piyasasına dönmezler. Ülkemizde kadınların yaşa bağlı olarak işgüne katılımlarında dikkat çeken bir özellik de 15 – 19 yaş grubundaki kadınların işgücüne katılmalarındaki düşüştür. 1990’larda %20,4 olan bu yaş grubundaki kadın istihdam oranlarının 2000’li yıllara gelindiğinde %8,5’lerde olduğu görülür. (DİE.a., 2010: 221) Bu düşüşün altında yatan sebep

Fakir?

Image
Neden Kadın ile erkek eşit değil ise, onun içindir ki her zaman erkekler kadınlardan daha zengindir. Erkek egemen olan dünyamızda, nasıl olur da idare ve ekonomik özgürlük kadınla paylaşılabilinir, olur mu hiç? Ya kadın daha güçlü hale gelir ve itaat etmezse? Kız çocuklarımızın kaçını okutabiliyoruz ki meslek sahibi olup ekonomik özgürlüklerini ele alsın? Kendi ayakları üzerinde dursun. Haydi, okudu diyelim, erkek egemenliğinde olan iş sektöründe ancak alt kademelerde çabala dur. Ayrıca, bırakın okuyup para kazanmayı kadınlar babadan veya eşten kalan miras paylaşımında bile bir etek aşağıda… Acaba soylu bir aileden gelmeseydi, Hz. Hatice, ticaret yapacak parayı ve özgüveni bulabilecek miydi, bunu da merak ediyorum. Zira yaşadığı dönemde kız çocukları diri diri gömülüyordu, bırakın ticarete atılmayı. Yaşadığı döneme bakılırsa gerçekten sağ kalabilmesi bile şans. Handan Koç, “Muhafazakârlığa Karşı Feminizm” adlı kitabında kadının pek çok sorununa değinmiş ve İslami açıdan gerek

Hiçliğimin Şarkısı

Image
Yıllar ve yollar kadar uzun boylu şu eski-meyen radyolarla tanışıklığımız. Frekanslarında dolaşırken "Eskimeyen Şarkılar" karşılıyor bizi kimi zaman ve bir programın adı oluyor, bakıyoruz eskimeyenler. Her şey ne çabuk eskiyor oysa. Dünyaya ilk gelişimiz, ilk adım atış, ilk tanışma ve ilklerle örülü bir zincir. Şimdi sona yaklaşmışız farkında olmadan. Son şarkımız, son baharımız, son sözlerimiz süslemiş vasiyet kokan akşamlarımızı... Dünyayla oturup konuşmayalı ne kadar zaman olmuş. Kaç kere kızdık oysa dünyaya. Kaç kere terk etmek istedik, silerken dünyaya dair defterlerimizi. Ve dünya kaç kere kucak açtı bize yeni doğan güneşle birlikte. Ne kadar uzaklaştıysak ondan bize daha derinden hissettirdi bir “dünyalı” olduğumuzu... Radyonun sesini biraz daha açıyorum. Ey dünya! Ben hiçliğimin şarkısını dinlemek istiyorum. Ne zaman samimi olduk seninle bu kadar bilmiyorum. Yüreğine ilk düşüşüm nasıl oldu hatırlamıyorum bile. Haydi, bana hiçliğimi anlat. Savur beni yokluğun

GECE

Image
Gece, o kadar meşguldür ki bizleri huzurlu kılmak için hangi birimize yetişeceğini bile şaşırdığı olur. Sabahın ilk ışıklarına doğru eli ayağına karışıp martıların maskarası bile olur bu uğurda. Her günün gecesi, her günün sabahına doğru aynı şeyler defalarca tekrar eder durur. Defalarca aynı durumla karşı karşıya kalmasına karşın dünyanın kurulduğu ilk günden bu yana bir nevi kendini tekrarlamadır aslında gerçekleşenler. Tıpkı bizler gibi yılmadan, usanmadan… Aslında hep vardır o ama günün ışıması ile iyiden iyiye kendini ortaya çıkaran güneşin karşısında biçare kalır, direnemez ve bekler kendi zamanını, güneşin batmasını özlemle bekleyerek. Güçsüzdür onun karşısında belli ki, direnmesi söz konusu dahi olamaz. Olamadı, olamıyor ve olamayacak… Sabırlıdır gece, olgun ve siyah… Ters gelir bizlere varlığı kendi varlığımızın karşısında zira bizler uyurken o ortaya çıkar. Zıt görünür kimimize, ekseriyetle gece uykusunu tercih edenlere. Güneşin batışı ile her yeni gün aynı heyecanla

Söyleyemediklerim

Image
Söyleyemediklerimi işitir mi yüreğin? Ya da göremediklerimi görebilir misin? Ben yıldızlara fısıldadım aşkı Her gece parlasınlar diye sana Bulutların arkasında da kalsalar, Bir rüzgâr estirip okşarlar saçlarını. Yıldızlar ellerimdi. Yıldızlar uzaktı, Ya da ben sensizdim. İnsan sadece birine uzatabilir ellerini yazardı ya aşkın kitabında, Ben ellerimi sana uzattım o kitabı yırtarcasına. Tutar mısın? Bir serçe gibi titreyen ellerimi Sıcaklığınla avutur musun? Yeni bir aşk kitabının önsözü olur mu sözcüklerimiz? Öpemediğim dudaklarının hasreti, Dokunamadığım tenin kokusu sinmiş düşlerim, Bedenimde bedeninin çırılçıplak iziyle Yüreğim garip bir aşkın yolculuğunda Ve valizimde her şeye rağmen yeşerttiğim aşk çiçekleri… Toprağına hasret… Sana hasret yüreğime yol arkadaşı olurlarken Söyleyemediklerimi işitti mi yüreğin? Ve aşkla öper misin düşlerimi? Doğan Özcan Editör www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

EĞİTİM DURUMUNA GÖRE ÜLKEMİZDE KADIN İŞGÜCÜ İSTİHDAMI

Image

DÜNYA SOHBETE DOĞDU

Image
"Dünya sohbete doğduğunda tam olarak oluşmamıştı varlığı. Ateşten, topraktan, sudan ve havadan ibaret sanılan, garip parçaları… Oysa sesler duyuluyordu dünyanın semasından, boşluk sanılan yerlere doğru." ... Boşluk bilinmese zor olurdu tarifi. Sonsuzluğu büyük bir boşluğa benzettik kimi zaman. Kesince umudumuzu ötelerden, boşluğa hapsettik ruhlarımızı bazen de. Sohbetin boşluğunu ise dolduramadı hiçbir zaman. Ne hızlı geçişler, ne durgun vakitler derman olamadı sohbetsizlikten kanayan yaralarımıza. Kendimizle konuştuk böyle z/amanlarda. Sevdiklerimizi aldık hayalen karşımıza haykırdık kendimizi yalnızlaştırdığımız akşamlarda. Oysa sohbetten geliyordu varlığımız, bir ömür aşka adanmışlığımız. "Aşk" konuştu zamansız, melekler huzura vardı mekânsız. Aşk bilinmek istedi, bir kor gibi yüreklere düşmeyi. Melekler itiraz etti, "bu itiraz bir sohbetti". Konuştu aşk, d/inledi melekler. Anlattıkça aşk insanı, d/inledi alemler, duyunca insan denilen canlıyı.

ORTAM ZEHİRLEYİCİ İNSAN TİPLERİ

Image
Kendi ihtiyaçlarını diğerlerininkinden önemli ve acil zanneden “benciller”, Kuralların, kendileri için değil de diğerleri için koyulmuş olduğunu düşünen “asiller”, Sorumluluk üstlenmekten kaçan, sürekli etrafını suçlayan “hamlar”, Kendi istekleri olmayınca sorun çıkaran “huysuzlar”, Öfkeli, sivri dilli, saldırgan tavırlı “kavgacılar”, İğneleyici ve küçümseyici sözlerle etrafta sürekli bir negatif hava estiren “kibirliler”, Hemen her konuda, herkese, kendi görüşünü kabul ettirmeye çalışan “çokbilmişler”, Her durumu dramatikleştiren, sürekli sızlanan ve her şeyden şikâyet eden “mızmızlar”, Egoları şişkin, kendilerini mükemmel zanneden “narsistler”, Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışan ve etrafındaki herkesi bu aşırı kontrolle kasıp kavuran “obsesif-kompulsifler”, Her konuda mutlaka olumsuz bir yön bulan “felaket tellalları”. İçlerindeki kötülüğü zapt edemeyen insanlar hepimizin çevresinde var. Kendilerine yenik düştükleri yetmiyormuş gibi bizi de zehirlerler. Bize kötü günler