Posts

Showing posts from November, 2012

Kadın İşgücü İstihdamında Alternatif Yöntemler ve Esnek Çalışma Saatli İşler

Image
Kent hayatının getirdiği hızlı yaşama koşulları kadınların iş hayatıyla ev sorumluluklarını bir arada götürememesine sebebiyet verir. Bu nedenden dolayı birçok kadın ya evlendikten ya da çocuk sahibi olduktan sonra iş hayatından çekilmeyi uygun bulur. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, toplumumuzda kadının birincil görevi  ev düzenini ve aile bakımını sağlamak ve bu düzeni korumaktır. Kadının bu kimliği çoğu zaman özel hayatıyla kariyeri arasında bir seçim yapmasını zorunlu kılar. Bu türden vakalar genelde işinden ayrılır ya da tam zamanları bir işletmede çalışmaktansa alternatif iş yöntemleri arayışına girer. Bu haftadan itibaren birkaç hafta boyunca, bu alternatif iş yöntemleri ve bu yöntemlerin hem kadın hem de işletme açısından durumunu sizlere anlatacağım. Alternatif Çalışma Yönetemleri: İşveren Bakış Açısı, İşgören Algısı Alternatif iş yöntemleri denilince akla gelen ilk seçenekler yarı zamanlı ve  dönemsel çalışmadır. Sanayi Devriminden günümüze çalışma koşulları

DOLANIP DURAN BUNALTI

Image
Hepimizin bir hikayesi var. Hiç kimseninkini küçümsemiyorum, bu bendeki bunaltı ne zaman patlayacak, diye düşünüyorum. Ve bekliyorum. Öyle bir şeyle karşı karşıyayım ki monotonluk, sorumluluklar, geçirdiğim rahatsızlık… Dişlerimi sıkıyorum, yalnızlık tek başınalık… Aklımda ve bedenimde devleştiriyorum sorunları. Bir iç çöküş yaşıyorum. Aslında düşünüyorum da hepimiz aynı hayatları yaşıyoruz, zamanlar ve yollar farklı ama aynı yerden başlayıp aynı yöne doğru sıralı bir biçimde gidiyoruz. Bazen beni yanlış tanıyanlar var ve olacak da. Kendini bir şey sanan, ukala, kendini beğenmiş biri gibi görenler; aslına bakarsanız kendimi hiçbir halt sanmam, sanmıyorum. İhaneti gördüm, ölümün kara yüzünü öptüm, acının tarifini yaptım. Yalnız kaldığımız zamanlar, eve gelip üstümüzü değiştirip, ev haline büründüğümüz asıl halimiz. Kalan zamanlarda birbirimizle oynuyoruz. Yaşamda asıl olan acıdır, yaşamın güzel yanı acılar arası mutluluklardır. Zannedersiniz ki asıl olan mutluluktur ama öyle de

KORKUSUZ KAHRAMANLAR: LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR

Image
Lösemi, çoğunluğunu çocuklarımızın oluşturduğu bir hastalık… Mücadele gerektiren uzun bir tedavi süreci var ne yazık ki. Çocukluk çağı lösemilerinde esas olan ilaçla tedavide 3- 3.5 yıl süren kemoterapi sonunda % 85'lere varan oranda tamamen iyileşme sağlanıyormuş. Tabi ki bu maddi manevi yorucu bir yolculuk... Tedaviye cevap alınamayan vakalarda ve bazı özel durumlarda ise kemik iliği nakli uygulanıyormuş. Başarı oranı %5- 10 civarlarındaymış. Hiç de küçümsenecek bir oran değil bu bence. Kemik iliği nakli için tabii ki donörlere ihtiyaç var, bunu hepiniz biliyorsunuzdur zaten. Duyarız ama duyarsız kalırız, diyorsanız bu yazıyı okumanıza gerek bile yok. Çünkü benim amacım yardımcı olmak isteyip nasıl olacağını bilmeyenlere, korkup çekinenlere yardımcı olabilmek için yol gösterebilmek. Önce bu konu hakkında kısa bir bilgi edinelim isterseniz. Kimlerden kemik iliği ana-kök hücreleri alınabilir: 1- Doku grupları (HLA) uygun kardeşlerden veya nadiren diğer aile bireylerinden (A

Söz Verdik mi?

Image
Türkçenin gelişmesinde katkıda bulunan bir kurum vardır. Bu kurum latin harflerinden oluşan 29 adet sembolün belirli kurallar ile yan yana gelerek kurulan yapıların kuralları ile uğraşır. Dikkat çekmek istediğim ise, düşüncelerimiz neden Türkçe? Burada doğmuş olarak, zihnimizin geliştiği süreç içerisinde duyduklarımızdan elbette. Fakat, gerçek ve gerçeklik arasında uzun bir tartışma farkı olsa da, belli ki ağaç bazen agaçtır. Dil kullanma sebeplerimizden bir tanesi de bu değil mi? Diline göre değişir tabii. Hangi dil içerisinde, nasıl ifade edileceği, sosyo-kültürel evrimler sonucunda bugünkü haline ulaşır. Arapların ağaçları ile amerikan yerlilerin ağaçları farklı mı? Cevabını veremediğim bir soru işte burada. Kim biliyor? Kim kimin ağacını anlıyor olabilir? Halen iletişimin çok basit bir şey olduğunu, fakat insanların bu süreci zorlaştırmak için ellerinden geleni yaparak, kendi egolarını korumaları ve kendini değerli görmeleri nedeniyle, ulaşılmaz olmayı tercih etmeleri bir y

Evrim Gözener, JCI’ın "TOYP 2012” Türkiye Özel Ödülü’nü aldı.

Image
Hayata Dokun Derneği Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Gözener, Junior Chamber International (JCI) Inc.’ın 16 Kasım 2012’de gerçekleştirdiği “Ten Outstanding Young Persons (TOYP), 2012” Türkiye Özel Ödülü’nü aldı. 16 Kasım 2012’de İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen ödül törenine 2011’de ödül alan Şafak Pavey de katıldı. Başkanımız, teşekkür konuşmasının “Kadının insan haklarının önemini devrimleri ile gerçekleştiren; hür irade, adalet, hümanizm ve diyalektik kavramlarını içselleştirmeme vesile olan, vicdanımın sesini dinlemeyi kendi yaşamıyla örneklendirerek öğreten, Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü genç bir Cumhuriyet Kadını olarak sonsuz teşekkür, şükran ve saygılarımla anıyorum.” bölümü salondan yoğun alkış alırken; Gözener, Hayata Dokun ekibinin kıymetli gönüllülerine de teşekkür etti. www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Devlet İntikam Almaz

Image
Türkiye, acı hatıralarını daha unutmadı. Daha doğrusu bu ülkenin bellek sahibi insanları… Darağaçlarında insanlar sallandırıldı. Toplumun ‘huzuru ve refahı’ için canlara kıyıldı. Bir kısmı siyasi sebeplerle gerçekleşti. Kimisi kısasa kısas mantığıyla… Ancak çağdaş hukuk devletlerindeki eğilim, devletin intikam alan bir kurum olmaması yönünde… Yani devlet bir kan davası yürütmemeli. Devlet, ülkedeki insanların sağduyusunu inşa etmeli, intikam duygularını körüklememeli. Gelinen noktaya baktığımızda, başbakanın yine kendiyle çelişen açıklamalarından birine şahitlik ediyoruz. Daha anayasa referandumundan önce, idam cezalarıyla geçmişte alınan canlara ağlayan başbakan, şimdi idam cezasının tartışılmasını buyuruyor! İdam cezası tartışmalarının açlık grevleri ve AKP’ye yönelik muhalif hareketlerin yoğunlaştığı zamana gelmesi, pek manidar geliyor kulağa. Belki de iktidar, ‘yağlı urgan’ kozunu da denemek istiyor. Bu tartışılır. İdam cezası, mantık ve etik yönden bakıldığında sakıncaları

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Image
Cam tavan 1970’li yıllarda ABD de ortaya çıkan bir kavramdır. Örgütsel önyargılar ve kalıplar tarafından yaratılan, kadınların üst düzey yönetim pozisyonlarına gelmelerini engelleyen görünmez, yapay engeller olarak tanımlanır. (Wirth, 2001:1) Cam tavan; devlette,  şirketlerde, eğitim kurumlarında veya kar amacı gütmeyen kuruluşlarda yüksek mevkilere gelmeyi arzulayan ve bunun için çabalayan kadınların karşılaştıkları engellerdir. Cam tavan terimi ile anlatılmak istenen, karşılaşılan sorunların belirsizliğidir. (www.anneyiz.biz/haber/haberdtl. php?hid=1809) Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir aşamadan sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına "Cam Tavan" ya da "Cam Tavan Sendromu" adı verilir. Cam Tavan adından da anlaşılacağı gibi görünmez bir engeli tanımlamaktadır. Cam tavan, bir kadın yönetici olarak belirli bir noktaya kadar yükseldikten sonra önemli bir terfi beklediği anda adını tam olarak ortaya koyamadığı nedenlerden ötü

ERKEN TEŞHİSLE HAYATA DOKUN

Image
Adını duymamızın bile korkuya kapılmamız için yeterli olduğu, çağımızın hastalığı kanser. Duyup da tüyleri diken diken olmayan birisi var mı aranızda? Hele bir de “Kansersiniz.” denilse ne hissederdiniz? İşte bu satırları ele almamın sebeplerinden biriside bu. Kanserde erken teşhisin kurtardığı insanlardan birisiyim, tabi ki şimdilik ne de olsa yarının ne getireceğini kimse bilemez. Kanser, fiziksel ve psikolojik olarak savaşmanın gerekli olduğu bir hastalık… İnsan korktuğu bir şeyle nasıl savaşa girebilir? Bu yüzden önce korkuyu atmalıyız içimden. Bu sözleri söylediğime bakmayın; cumalardan bir gündü, saat 17:00’da göğsümdeki bir kitlenin iyi olmadığını öğrendiğimde yaşadığım ölüm korkusunu, ne ben anlatabilirim ne de yaşamayan anlayabilir. Araya giren çaresiz hafta sonu tatili boyunca hıçkıra hıçkıra ağladım. Ben ki bir de güçlü olduğumu sanırdım. Ve sonra kanseri araştırırken okuduğum bir yazı fikrimin değişmesine neden oldu. Ülkemizde kanserden ölüm sayısı kalp damar hastal

Hayır

Image
Kültürel tarihimizden de süre gelen "hayır" demeyi sevmeyen günlük insanları üzmemek için gösterdiğimiz hoşgörü dünyası; göz önünde olmasa da çok büyük bir fikre büyük zararlar veriyor. Kendinize. Bireylerin kendilerini, karekterlerini zevklerini yada en basiti isteklerini bilinçli/bilinçsiz olarak fark etmedikleri bir dünya içerisinde "hayır" demek kolay mı? Evet! Trafik oluşturan her hareketli hareketsiz nesneler dünyasında hiç kimse kendi vaktinden ödün vermek istemiyor. Yol boşsa trafik işaretleri geçersiz, fakat ölme riski varsa o zaman düzenleyici bir ibareye dönüşüyorsa bunun kararını almış olan toplum, kuralları esnetmeye ve kendi "hayır" deme mekanizmasına sahip olduğunu daha açık şekliyle yansıtmıyor mu? Bu kadar kural tanımazcılık, ulaşacağı yol üzerinde kendisine engel olan herşey ile kavga etme hali; en basiti önünde duran insanlara yürümedikleri için kızanlar... Trafik aslında karşımızdakiler değil, trafik bizleriz. Engellerde,

KADIN GİRİŞİMCİ OLMAK NE DEMEK?

Image
Yeni iş olanakları sağlaması ve ekonomiye can vermesinden dolayıdır ki bir ülkede ne kadar çok girişimci varsa o ülke aynı oranda gelişmişlikle eşdeğer görülüyor. Son dönemde sıkça bahsedilen ve devletin son sürat desteklediği girişimci ve girişimcilik üzerine konuşulacak, paylaşılacak çok şey var aslında. Bence en önemlisi 2011 yılında temelleri atılan, esasen 2012 yılı içerisinde gerçekleştirilen  Girişimcilik Konseyi’ nin oluşturulmasıdır. Girişimcilik Konseyi’ ne konu ile ilgili tüm STK' lar, birlik ve dernekler ve ilgili devlet kuruluşları üye. Geliştirilecek olan stratejiler açısından, herkesin bir ortamda toplanması çok önemli. Devlet, konu ile ilgili 2 kollu bir strateji belirliyor. Birinci kol gerekli yasa ve kanunlar çıkartarak girişimcinin önündeki engelleri kaldırıyor, ikincisi kol ise toplum içerisinde yenilikçi  fikir sahibi olan kişileri cesaretlendirip gerekli eğitimleri vererek iş kurması destekleniyor. İşleyen süreçte özellikle kadın girişimcinin sayısını

Bir Hastalık Belirtisi Olarak Kadına Şiddet

Image
Son 7 yılda kadın cinayetleri %1400 arttı. 29 günlük Şubat ayında bile, 20 kadın öldürüldü. 10 kadına tecavüz edildi. Devletse kadın bakanlığına gerek duymayarak bakanlığı kaldırdı. Tecavüze uğrayan genç kızlarımıza tecavüzcüsüyle evlenmesi öneriliyor. Tecavüzcüsüyle evlendirilecek kızlardan annelik (!) görevi beklenecek. Şimdi ne yapsalar bize yaranamadıklarını söyleyecekler. Kadına yönelik şiddet için aldıkları önlemleri, çıkardıkları yasaları görmezden gelmekle suçlayacaklar bizi. Aile içi şiddet konusunda aldıkları önlemleri önemsiyoruz. Aile içindeki kadının ve çocuğun şiddete ve istismara karşı korunmasını sağlamak için çıkardıkları yasaları destekliyoruz. Ancak bu yasalar, sorunun çözümü için yeterli olmadığı gibi başka bir sorunun da açığa çıkmasına neden oluyor. Devlet evli olmayan kadını şiddete karşı korumayacak. Öyle ki son zamanlardaki fiziksel şiddet ve ölümle sonuçlanan saldırılar boşanmış, evli olmayıp ayrılmış kadınlara yönelik… Ve elbette tecavüz… Ve devlet, b

EDEBİYATTA ANTİ-KAHRAMANLARIN YÜKSELİŞİ

Image
"İletişim araçları git gide yaygınlaşıyor ve bunlar, domates salçası ve şiddetiyle birlikte batı demokrasisini yayıyorlar. Bunlar; güçlünün egemenliğini kabullenmeyi öğreten ya da bir sosisle mutluluğu, bir sigara ile onuru, bir otomobil ile kişiliği birbirine karıştırmayı öğreten günlük mesajlar taşıyor." Eduardo Galeano XX. yy.dan sonra edebiyat, anti-kahramanların önlenemez yükselişine sahne olmuştur. Bir anti-kahraman ise sıradan bir roman kahramanına göre daha alaycı, eleştirel, bağnaz veya kötümserdir. Toplumsal dayatmalara karşı çıkan, sıradan toplum insanıdır. Oblomov, Selim Işık, Bardamu, Mersault, Aylak Adam C., İvan Karamazov gibi birçok modern ve postmodern roman kahramanı ahlaki eğilimlerinde, hayata bakış açılarında kusurlar bulunan ya da başka bir ifadeyle söylemek gerekirse idealleri olmayan veya sarsılmış karakterlerdir. Peki, bu yükselişin altında yatan nedir? Bu elbette toplumsal bir eğilimin neticesidir. Sanayi toplumuyla dönüşen ve hızlı yaşamaya

PANTERİM NEREDE?

Image
4 Ekim’ den bu yana her cephede hayvan severler hayvan haklarını koruyabilmek için yürüyüşler yapıyor, bildiriler yazıyor. Yeni çıkacak yasaya engel olmak için herkes seferber olmuş durumda; sadık dostlarımız daha iyi şartlarda yaşasın diye, toplama kamplarına gönderilmesin diye. Umarım bu yakarışlar birilerinin kulağından girer ve vicdanlarına ulaşır. Hoş yasaya gerek kalmadan, kendini yetkili ilan etmiş bir grup insan sokaklarda kedi ve köpekleri toplayıp uzakta boş arazilere atıyor, kimse de ses çıkarmıyor. Aynı benim hikayemde olduğu gibi... Çocukluğumdan itibaren hep evcil hayvanım olsun istedim. Fakat annemin hayvan tüyüne alerjisi olduğu için bu mümkün olmadı. Sonra evlendim, kendi evim oldu; bu sefer yoğun iş temposundan ona zaman ayıramayız diye düşündük. Akabinde çocuklar oldu bu sefer yok tüy yutar, şu olur bu olur… Anlayacağınız hayalimi hep erteledim. Yaz başı idi, sitenin sosyal merkezine bir hayvan severin kapısına bırakmışlar bizimkini. Görseniz bir tatlı... O y

CİNSEL İLETİŞİM

Image
Ne yazık ki bu konuda eksiklikleri olan bir toplumda yaşıyoruz. Yetiştiriliş tarzımız, kültürümüz, dinsel sınırlamalarımız... Daha birçok neden yüzünden adını bile utanmadan söyleyemediğimiz, söyleyeni de yadırgadığımız bir toplumun fertleriyiz. Bu kadar ümitsiz konuştuğuma da bakmayın, günümüzde insanlar daha bilinçli tabii ki. Bu konuda ben bile bu satırları yazabiliyorsam, başka söze gerek yok, çok da ümitsiz bir durumda sayılmayız. Çiftler arasında kaliteli yaşamın gerekliliklerinden biri de sağlıklı bir cinsel yaşamdır. İnsan hayatını birçok yönden etkileyen cinsel sorunlar ne yazık ki toplumumuzda mahrem kabul edildiğinden, gün yüzüne çıkartılmaz ve sessizliğe mahkum edilir. Çözülmemiş sorunlar içerisinde ilişkiler yıpranır ve zamanla yok olur. Eğer cinsel iletişimi sağlayamazsak kazanamayacağımız gibi, kazandıklarımızı da zamanla kaybederiz. İnsanların kişilikleri gibi cinsellikleri de birçok etkene bağlı olarak gelişir ve değişikliğe uğrar. Doğup büyüdüğümüz ortam, yeti

75‘lik Ford Ustası

Image
Toplu taşıma araçları içerisinde her zaman duyulan halk arasında ifade edilen bir tabirdir ‘‘fordçu’’. Kelimenin kökekine inersek görünen, -çu eki ile birlikte Ford seven kişi anlamına gelip çok da bir şey ifade etmemesi gerekir. Ben bugün çok farklı bir olaya şahit oldum ve bugün normalde yazmayı düşündüğüm yazımın bütün seyrini değiştirdi. Bir araba markasıdır  Ford. Bir arabanın en büyük fanatikleri, toplum içerisinde azımsanamayacak kadar sayıca fazla olan erkeklerin ilgilerini çektikleri, bu araba manyakları; baba ve dedelerinden duydukları ‘’at, avrat, silah, bıyık, rakı’’ mottosundan süre gelen bir ilgilenme biçiminin devamı niteliğindedir. Haliyle avlanmak için en hızlı ve dengeli biçimde koşuşturup,  kadınların ilgilerini üzerine çekebilmek nedeniyle beyaz ata binen ve dolayısıyla beyaz atlı prens olmak zorunda kalan erkekler gelişen teknoloji ile ulaşım aracını bu dönemlerde beyaz Mercedes yada orta kesme hitap edebilecek olan Ford markası arabaların müptelasıdırlar.