Posts

Showing posts from December, 2012

2013'te 'Hayata Dokun'an Eylemlerimiz Sürecek, Mutlu Yıllar !

Image
Sevgili Hayata Dokun Gönüllüleri, 2010’dan bugüne hayatlarına dokunduklarımız ve 2013’te sizlerin desteğiyle dokunacaklarımızı duyurmaya ve paylaşmaya devam edeceğiz. 2012 Kasım itibariyle kurumsal kimliğimizi dernek olarak belirledik ve yaptığımız araştırma, yayın, danışmanlık, workshop ve eğitimlerle eylemlerimiz sürecek. Hayata tutunuşlarınızı dernek üyemiz olarak devam ettirmenizi, eğitimlerimize katılmanızı, yazarımız ve / veya uzmanlığınızı aktarabileceğiniz eğiticilerimizden biri olmanızı; kısaca, 2013’te de bire bir dokunmanızı arzu ediyoruz. Bugüne kadar süregeldiği gibi, çalışmalarımızı ve sonuçlarını her kanaldan sizlerle ileterek, görüş ve önerilerilerinizi değerlendirip gerçekleştirmeye devam edeceğiz. 2013 yılının hayatınıza sağlık, başarı, sevgi, umut ve esenliklerle dokunmasını diliyorum. Saygı ve sevgilerimizle. Hayata Dokun Yönetim Kurulu Adına Evrim Gözener, Başkan www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

KADIN FİLOZOF

Image
Hayatın birçok alanında olduğu gibi, düşünsel bir etkinlik olan felsefede de kadınların adı anılmıyor. Felsefe tarihine bir göz atarsak, Platon, Kant, Hegel gibi erkek filozofların yanında kadın filozofların adından hiç söz edilmiyor. İngiltere'de BBC' nin dinleyicileri arasında yaptığı “Dünyanın en büyük filozofu kimdir?” konulu ankette ilk yirmiye hiçbir kadın filozof girmemiştir. Bu da birçok kadın düşünürün tepkisini çekmişti. Araştırmalarımdan ve okuduklarımdan yola çıkarak kadın filozofların yaşam ve düşünceleri hakkında ufak da olsa bilgi edinebiliriz. Hypatia, antik çağların en önemli kadın filozofudur. İskenderiyeli Hypatia (340- 415) o zamanların üniversitesi olarak kabul edilen İskenderiye’deki Museion'da felsefe, matematik ve astronomi dersleri vermiştir. Platon ve Aristotales'in tanıtılmasında dersleri etkili olmuştur. Güzel, alımlı, zeki bir kadın olmasının yanında nitelikli bir bilim insanıdır. Aritmetik alanında yazmış olduğu 13 ciltlik bir eseri

Felis

Image
"Felis, benim kedim." denmeli normalde, toplumsal olarak öyle anlaşıyoruz ya! "Erkek gibi kadın" deyince ya da "Feminen bir oğlan" deyince gözümüzde bir şey canlanıyor ya! Aa, sizin canlanmıyor mu, benim canlanıyor, ortak dil sonuçta! Mesela "A..na korum!" deyince ben anlıyorum sinirlenildiğini, büyütülecek ne var? Ne!?  "Si...ne korum" mu?! Ne gereksiz? Konu bu mu!? Felis, benim kedim falan değil. Nasıl anlaşılsa anlaşılsın bazen idealist mantıkla konuşmak gerekiyor. "Anlamazsan anlama!" diyeceksin. Felis bizim evde yaşıyor -bak yine sahiplik eki kullandım- Felis, benim de içinde yaşadığım evde yaşıyor -ben?- Neyse, anladınız. Anlaştık. Anlaşmak çok önemli. Ortak dili tutturacaksın. Jinekolog "Kızlık zarın duruyor mu?" dediğinde "Yuh sen doktorsun kardeşim, nasıl bir dil bu!" demeyeceksin, anlayışla karşılayacaksın, anlayış. Adı üstünde. Anlayacaksın! "Yaşlıca bir kadın, eski nesil, onlar öyle

Bıyık

Image
‘’Bıyıkları olan mavi yakalı insanların neden bu kadar üzerine geliyorsunuz? Size bu hakkı ya da ayrıcalığı ne veriyor?  Ben de evde zengin koca beklemek istiyorum. ‘’ Erkek hakları denen bir kavram bile olmaması çok şaşırtıcı. Dünya üzerinde onca yanlışlık için sadece bıyıklıları suçlamanın, ilerici düşünceler yaratmadığı gibi bir yerde bu iş herkesin istediği fakat nadir insanın ulaşabildiği bir noktaya geliyor. Bıyıklı insanlar yıllardır, savaşarak (salt kaba-kuvvete dayanan savaşlar) nedeni ile yaşamadıkları saçma sapan hayatları bırakıyorlar geride. Belki adı bayrak, belki prenseslerin kralları yokken başka kişiler ile birlikte olmaları tüm Ortaçağ Avrupası edebiyatları neyin üzerine kurulu acaba? Bıyıklı insanlara üzülüyorum içten içe, kendini ne ifade edebiliyor ne de gerçekten ne ile karşı karşıya olduklarını biliyorlar. Evet bıyıksız olanları toplumdan dışlanmasalar da eşit olarak herkes aynı şekilde hayatını sürdüremiyor, bir çok yanlışlık var. Kimse aksini idda

Kadına Şiddet ve Sevgili İzleyicileri

Image
Geçtiğimiz ay Zonguldak’ta meydana gelen bir olayın videolarını geçen gün izleyebildim. Zaten haber olarak da yeni yer aldı sayılır. Eşini sokak ortasında döven adam, kendisinden kaçan kadını sokakta kovalıyor. Kadın bir bakkala sığınıyor. Ve adam bakkala girip eşini orada dövmeye devam ediyor. Bakkalsa olayı izlemekle, hatta o sırada açık olan televizyonu izlemekle yetiniyor! Bakkal kendini şöyle savunmuş: “Karı-koca arasına girilmez.” Bak sen şu işe… Karı-koca arasındaki ilişkide, kadına yönelik şiddeti normal sayan bir bakış açısı… Çokça gördüğümüz, kadının sokak ortasında dövülmesi olaylarında izleyenlerin anlayışı bu yönde işte. O kadar kanıksanmış ve normalleşmiş ki polis bile izleyici olarak katılır meseleye bazen. Zaten kadın eşinden şiddet görüyorsa, cevabı aranan soru neden kadının dayağı ‘hak ettiğidir’ çoğu zaman. İşte böyle bir bakış açısından da çıkan sonuç bu ‘sevgili izleyiciler’ oluyor. Üzerine toplumsal bir görev olarak alması gereken şiddete engel olma eğilim

Hayata Sanatla Dokunan Kadın: Yağmur Kaşifoğlu

Image
Sosyal medyadan takip eden bilir, 2,5 yıl boyunca Yağmur‘un eşi Uğur Ağabey’in “Gerilla mısın Evrim?” dediği Hayata Dokun’umuz dernek statüsünde dokunmaya devam etme kararı aldı. Dernek olmanın meşakkatli kollarında o evraktan bu prosedüre koştuğum yağmurlu bir Aralık gününde kendimi Hayata Sanatla Dokunan Kadın Yağmur Kaşifoğlu’nun E.S.E.K. (Espri Standartları Enstitüsü Kurumu) ofisinde buldum. Türkiye’nin en iyi üç kadın oyuncusundan biri olması yanında; balerin, öğretmen ve egoları alınmış arkadaşım Yağmur’un hayata sanatla dokunuşunu, kadın olmanın sanat alanındaki zorluklarını, her zaman yanımda hissettiğim varlığını ve çalıştığımız alandaki desteklerini sizlere de anlatmaya niyetlendim. Yağmur Kaşifoğlu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale bölümü mezunu. İnsan anatomisine tamamen ters olan bale sanatını mezuniyet yıllarında sakatlanarak bırakmak zorunda kalmış. Hayatı boyunca yapacağı mesleği çocukluğundan genç kadınlık dönemine kadar okulunda öğrenen Yağmur’un

KAHVE TADINDA

Image
Bütün kelimelerin milyonlarca kez kullanıldığını ve aynı cümlelerin farklı ve aynı şekillerde milyonlarca kez söylendiğini biliyorum. Yine devrik cümleler kuracak değilim. Kahve tadında kısa bir sohbet, asıl istediğim... Cümlelere devrilmeye başladım bile! Dostlar, “Dik dur!” diyorlar her gördüklerinde. Eğiliyor istemeden doğrultmaya çalıştıklarım. Devriliyor bin bir umutla hayata çattıklarım. Rüzgar mı çok şiddetli esiyor, zirvelere mi kuruyorum her defasında hayal evimi, şimdilik bilmiyorum. ...  Çözülmüş şeylerin bile yeniden çözümlenmesi, sayıların tekrar tekrar çarpılıp bölünmesi hep bu tekrar eden zamanların bir sonucu... Kahveye kıyas edecek değilim hayatın acılığını. Kırk yılı aşan hatır(a)lardan da bahsedecek değilim. Kahve tadında bir sohbet benimkisi sadece… Bilineni yeniden bilmeye ç/alışmak seninle. Gözden kaçırdıklarımızı ve göze batanları anlatmak biraz. Bu arada sütlü tatlılar gibi, kahvenin de sütlü olması makbuldür benim için. Sahi, sen söylemedin! Kahveyi nas

KADIN TECAVÜZCÜLERE SON! KADINLARIN SEVGİSİ YILDA 1200 ERKEĞİ ÖLDÜRÜYOR

Image
Böyle bir şeyin olabileceğinin farkındayız değil mi? Başlıktaki sloganların nasıl bir meşruluk ve gerçeklik yarattığının... Dolayısıyla olasılık ve imkân... Ki bu gerçek; kadın tecavüzcüler var. Kadın tecavüzcünün adı var! Her kadın potansiyel bir tecavüzcüdür! Ergen oğlanlardan hoşlananlar, olgun adam sevenler, sarışın sevenler, kaslı sevenler, adonis sevenler, bacak fetişistleri, sıkı popo sevenler, erkek elinden tahrik olanlar (muhtemelen ellerin klitorisle oynadığı zaman alınan hazzı hatırlattığı için)... Bunlar olağan, sıradan kategoriler tabi, tecavüzle ilgisi yok.  Öhöm, klitorisimle düşündüm bir an, pardon! Kadın (female) nasıl tecavüz eder peki? Öncelikle tecavüzün cinsellikten ziyade şiddetle ilgili bir olgu olduğunu kabul ederek başlarsak tecavüzün ilk şartının şiddet içermesi gerektiğini de kabul ederiz.  Şiddetin skalasının umulmadık bir genişlikte olmasından dolayı ben fiziksel şiddetin üzerinde durarak bir seçim yapmış olacağım. İlk olarak tecavüz etmek

Kelimeler - Bıyık- Küfürler

Image
‘’Yüzeylere vurmuş, lodos rüzgarının birer süprizidir denizlere. Tüm pisliği görürsünüz kıyılara vuran, fakat herşeye rağmen deniz hep temizler kendini. ‘’ Kelimeler, oluşturduğumuz kültürler içersinde birer mihenk taşları mı, insanın zorunlu olarak sosyal olarak evrimleşmesinden dolayı olmazsa olmaz bir yapı mı? bu soruların cevaplarını verebilmek. Pek öyle basit olmasa gerek. Kişisel olarak dünya görüşümüze göre, herşeye çamur atmak istersek bunu nasıl başarabiliriz? -kelimelerle Aynı ortak lisan kullanan insanların, birbirlerini daha rahat anlasınlar diye değil! lisan içerisinde kelimelerin en anlamda daha çok kullanılırsa herkesin anlayabilmesi kolaylaşır ? -kelimelerle Fakat, kendisini anlatamayan bireylerin en çok, insanları suçlayabileceği nesne nedir? -sözlük! Anlatmaya çalıştığım, herkesin kelimeleri çok özel olarak kullanılır. Özellikle demiyorum. Özel olarak çünkü o insandan bir tane daha yoktur. Kelimelerden de öyle. Kelimeler de evrimleşiyor eskiden ağıza alınmaya

Utananlar İçin Tekrarlayalım Kadının Cinsel Organı Vjinadır!

Image
Cinsellik mevzusunda öyle garip bir noktadayız ki cinsellik eğitiminin önemini vurgulamak şöyle dursun, cinsel kimliklerimizi ifade etmekten bile imtina ediyoruz. Vajina gibi literatürde yer alan bir organın ismini, biyolojik bir konu konuşurken dile getirmek utanç verici sayılıyor. Geçtiğimiz hafta TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında, cinsiyetçi bakış açısının çok önemli bir örneği ortaya çıktı. Bülent Arınç’ın ‘mahcupluğu ve utanma duygusu’ kabarıverdi. Keşke bu mahcubiyet bütçedeki dengesiz dağılımla ilgili olsaydı. Ama tahmin edersiniz ki değil… Mesir macununun konu olduğu görüşmeler sırasında, Kamer Genç’in aklının fikrinin uçkurunda olduğunu söylemesi ve ardından kürtaj tartışmaları sırasında da vajina kelimesini kullanan CHP’li milletvekili Aylin Nazlıkaya’nın evli ve çocuklu bir kadın olarak nasıl oluyor da kendisine özel bir organ hakkında uluorta konuştuğunu anlayamaması ve bunu ayıplaması gündeme damgasını vurdu. Görüldüğü gibi, devlet erkânı da cinsellik tabusunun

Alternetif İş Yöntemleri – 2: Dönemsel Çalışma

Image
Dünyada kullanılan adıyla ‘Temporary Employment’ veya ‘TEMP’, türkçe adıyla ‘Dönemsel Çalışma ve Esnek İşgücü’, iş dünyasının yeni tanıştığı bir olgudur. Bu istihdam şekli, sürekli bordrolu işgören istihdam etmek yerine, yoğun iş dönemlerinde aradığı nitelikteki elemeanları bulmak isteyen işveren ile dilediği zaman çalışıp dilediği zaman kendilerine veya ailelerine daha fazla zaman ayırmak isteyen alternatif bir istihdam şeklidir. Bu yöntem, işgücü maliyetini düşürdüğü gibi, işsizliğe çözüm ve nitelikli işgücü açlığını kompanse eder. (http://www.belgeler.com/blg/exr/donemsel-is-temp-nedir) Hızlanan teknolojik gelişmeler, değişen yönetim şekilleri, küreselleşme sonucunda farklılıklar arasında artan iletişim, artan rekabet ortamı özellikle 1990 sonrasında farklı çalışma biçimleri ve esnek değişimlere yol açar. İş tanımı köklü değişikliklere uğramamakla beraber, işin tanımlandığı yer ve zamanda farklı yapılanmalara gidilmiş, bu çalışma biçimlerinden en ön plana çıkanlarından bir

BEKLEMEK

Image
Yeni yeni eriyordu karşıki dağlarda kar. Güreşir gibi bakıyordu dağlar, ellerinde tuttuğu karlarla güneşe. Ne kadar çabalasa güneş, ışığı yetmiyordu dağların buzlarını eritmeye. Dağların bileklerinden damlıyordu, ağır ağır damlalar. Papatya tarlalarının ortasında, baharın gelişini izliyordum. Kıştan kalma ruhum, ne çok özlemişti bahar çiçeklerini. Sisli havalardan, hiç kesilmeden yağan karlardan sonra ne kadar hoş gelmişti bahar. Kış mevsimiyle temizlenen toprak bembeyaz papatyalarını çıkarmıştı, bahar hediyesi olarak. Basmaya korktuğum çiçekler içinde, değişmişti iç dünyamda, dünyanın yüzü. Ne kadar hassastı tabiat. Bir beyaz halıyı andırıyordu şimdi dağların etekleri. Tepeleri soğuk olsa da, rengârenk ve sımsıcaktı dipleri. Ruhumu dış dünyaya kapattığımda henüz küçük bir çocuktum. Kendi odalarımda kurdum en neşeli oyunları. Bazen sessizce oyuna girer, kızdırırdım arkadaşlarımı. Bazen de oynamaya alışık olmadığım oyunlardan kısa sürede atılırdım dışarıya. Pek de yenilgi saymaz

BAKIN BAKIN NE ANLATACAĞIM

Image
Bu ilk yazım, o yüzden genel bir yazı olacak. Biraz benden, biraz hangi meselenin neresinde durduğumdan bahsedecek. "Merhaba, ben buyum." yazısı işte. Ama sonradan sertleşebilir yazılar, evcilleşebilir de. Ben de görmüş olacağım. Mesela ben biraz biraz evcilleştiğimi hissediyorum bazı konularda. Şöyle başlayalım, cinsel kimlik meselesi... “Öf be yeter!” dediğinizi duyar gibiyim. Aslında hiç konuşmaya gerek olmamasını isterdim bazı konuların. Keşke hiç STK MTK olmasa, gerek kalmasa, biz de gitsek bir şeyler içsek, geyik yapsak, gergedan yapsak, dans etsek, “Ben kendimi yalnızca dansımla ifade ediyoruuum.” desem ben bir yerlerde çıkıp ki bizim kuşak yine iyi, 60' lar, 70'ler de diyebilirdi “Ya ne eylemi, zartı zurtu, dağılalım gitsin!”  İdealist olmakla mı ilgili konu acaba? Kafandaki "idea"lar bir ideal oluşturuyor. Sen çözüyorsun kafanda, "Tamam ya işte toplumlar böyle olmalı, böyle yaşamalıyız, buldum işte!" diyorsun. Kendini de o topluma

ON

``Onuncu yazım. Rakamla 10 sayıyla da 10, ismimin ilk harfi son harfi. Birde kırk ile çarparsak Milliyetçi Hareket..`` Gülmek için bazen çaba bile sarf etmediğimiz şu günler içerisinde en çok da acıtan bir diğer unsur bizim giderek bu durumdan keyif almamızla başladı. Mutsuzluk, ve mutluluktan. Kendimizi iyi hissetmek için, birşeyler alıyor birşeyler satıyor kavga ediyor sarhoş oluyor kaçıyor kovalanıyoruz. Yapamayanlar ise bu aktiviteleri, hep mutsuz kalıyorlar. Öyle bir ülke hayal edin; motorsiklet üzerine binebilen serserilik yapabilen, asi ve sistemden düşmanı ararşistlerin hepsi doktor olsun. Öyle bir ülke tezahür edin, açılan davaların tazminatlarıyla bir milyon sucuk satın alıp vatandaşa dağıtan sahtekarların bu motorsiklete binenleri yönettiğini. Harley-Davidson’a binmek bu ülkede lüks olmuş ise, insanların 10 liraya alacakları kahve için birbirleriyle yarışmaları çok da doğal karşılanmalıdır. Derdimiz, hep yardım etmek. Hayata başlarken, bizim ile aynı imkanlara sahip o

Eyüp Çocuk Yuvası Eğitim Programı

Sevgili Hayata Dokun Gönüllüleri, Hayata Dokun Derneği olarak, SHÇEK İstanbul Eyüp Çocuk Yuvası'nda 7-13 yaş arası çocuklar için bir eğitim programı açtık. Her daldan; Okuma_yazma, Matemetik, Fen Bilimleri, Türkçe, Sosyal, İngilizce, Müzik (Tüm enstrumanlar, özellikle piano, keman, gitar, vurmalılar, bağlama koro ve orkestra), Resim, Heykel, Tiyatro, Bale kısacası görsel sanatların her dalı... alanında ders verecek GÖNÜLLÜ öğretmenlere ihtiyacımız var. 60 çocuğun ışığı olmak, desteği olmak ve mutlu etmek isteyenler  tasdelen.pinar@gmail.com  adresine verebileceği dersleri, uygun oldukları gün ve saatleri yazarlarsa kendileriyle iletişime geçeceğiz.  Ders programları öğretmenin uygun olduğu gün ve saatlerde, hafta içi - hafta sonu olarak düzenlenecektir. Teşekkür ve sevgilerimizle. Hayata Dokun Derneği www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

Hayata Dokun Artık Bir Dernek

Image
Sevgili Hayata Dokun Takipçileri, 2 yılı aşkın bir süredir gönüllü organizasyon olarak devam eden Hayata Dokun daha fazla hayata dokunabilmek, topluma faydalı daha çok projeye imza atıp kadınların, çocukların hayatlarında fark yaratabilmek, daha güçlü olabilmek adına dernek çatısı altında toplanmaya karar vermiş ve bu sebeple yapmış olduğu başvuru neticesinde 20 Kasım 2012 tarihinde dernek olmuştur. Bu güzel haberimizi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarız. Hayata Dokun Dernegi www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır

Ne Yaptın Sen Rihanna

Image
Bildiğiniz gibi 2009 yılında Amerikalı ünlü R&B şarkıcısı Rihanna, yine bir şarkıcı olan o zamanki sevgilisi Chris Brown tarafından feci şekilde dövülüp hastanelik olmuştu. O zamanlar Rihanna’nın yüzü yaralı ve mosmor fotoğrafları dolaştı gazete ve internet mecralarında. Başka bir ülkedeki şiddet olayına daha bir kulak kabartıp, kadına yönelik şiddetin global bir sorun olduğuna kanaat getirmiştik. Ve tabii kadının sosyal statüsünün, şiddete maruz kalmasına engel olmadığını da görmüş olduk. Rihanna’nın sevgilisi tarafından dövülmesinden 3 yılı aşkın bir zaman geçti. Şimdi de kadına yönelik şiddete karşı duran tüm insanlar, bizzat Rihanna tarafından bir tokat yiyor. Şarkıcı, “Unapologetic” isimli yeni albümünde yer alan, “Nobody’s Business” isimli şarkısında Chris Brown ile bir düet yapıverdi. Şarkı, oluşabilecek reaksiyonlara karşı önceden verilmiş bir cevap gibi… Nobody’s Business! Tamam, bizi ilgilendirmese de ben yine soracağım. “Ne yaptın sen Rihanna?” Müzik dünyasının e