Posts

Showing posts from February, 2013

Kuzey Güney Dizisinin Kuzey'ine İki Farklı Bakış

Image
Kuzey Güney dizisi, diğer kanalda yayınlanan Muhteşem Yüzyıl’la saatlerinin çakışmasına rağmen ayakta kalmaya devam ediyor.  Bu başarıda hiç şüphesiz, diğer dram türü televizyon dizilerine kıyasla akıcı bir konuya sahip olmasının payı var. Bir de oyunculuklar… Her oyuncu canlandırdığı karakterin ruhunu izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Dizide Kıvanç Tatlıtuğ’un canlandırdığı Kuzey karakteri, dürüstlüğüyle ve delikanlılığıyla izleyicinin gönlünde taht kurmakta. Kuzey, örnek bir erkek profili ortaya koyarken, acaba nasıl algılanıyor? Bu konuda düşünmeye başladığımda, iki bakış açısı kafamda harmanlarken buldum kendimi. İlk görüşüme göre, baskın olmaya çalışan erkeğin bitmeyen egosunun sembolüydü Kuzey. Hep kendi dediğinin olmasını isteyen, eşiyle boşandıktan sonra bile onu kendi namusu sayıp takip eden bir erkek. Kuzey’in eski eşi Simay, başka hiçbir yerde iş bulamadığından hayatını idame ettirebilmek için bir mekânda striptizci olarak çalışmak zorunda kalıyor. Kuzey onu bulup o

Hayata Dokun Derneği Üniversiteli Kadın Toplantıları, 2013, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Başlıyor

Image
Hayata Dokun Derneği'nin her yıl üniversitelerde yaptığı ve üniversiteli kadın farkındalığının artırılmasına yönelik toplantılarının bu yıl ilki 7 Mart 2013' de  Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Fen Edebiyat Fakültesi Şevket Erk Konferans Salonunda. www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

YANMAYAN ÜNİFORMA

Image
“Şanlıurfa Polisine 30 adet yanmayan üniforma verildi.” Duyduğum anda gerçek olmadığını söylemelerini istemediğim bir haber başlığıydı. Bu üniformalar İçişleri Bakanlığı tarafından toplumsal olayların çokça yaşandığı kentler için emniyet teşkilatı personeline temin edilmiş. Personele karşı kullanılan molotof kokteyli, havai fişek gibi yanıcı maddelerden zarar görüldüğü ve bu zarardan korunması amacıyla vs vs… Gelin size bir öykü anlatayım. Yedi üyeye sahip bir aile vardır. Bu ailenin babası devlet memurudur. Beş çocuk ise ilkokulda, lise ve üniversitede öğretim görmektedir. Anne evin işlerine yetişebilmek, eşinin parasını yetirebilmek için çabalamaktadır. Bu yoksulluğa karşın ailenin genç üyelerinin birinin sırtında x marka ceket, ayağında y marka botlar vardır. Kardeşinin tabanı delik kundurasına aldırmaksızın yeni ayakkabı için diretmektedir. Baba her gün gittiği işyerinde ne kadar çok çalışırsa çalışsın müdür olamamakta ve emeğinin karşılığını alamamaktadır. Annenin parası z

SENİN İÇİN

Image
Şu günlerde anlamadığım şu; "Male" kuşlar güzelleştikçe güzelleşirken, "male" aslanlar kavga ettikçe büyürken, analizler hep seks aradıkları üzerine. Peki süslendikçe süslenen "female" insanlar, yapılan "female" güzellik yarışmaları, "male" kabile şefi için yapılan dans karşılaşmaları... Neden bu durumlarda da analiz "male" olanın seks aradığı üzerine? "Female" insan seks arıyor olmasın bas bas? "Male" insanın beraber olduğu 4 "female", "eş"inin "ortak mal"ı" olmaz mı bu male olan? Mal, mülkiyet hangi gerçekliğe dayanıyor? O kadınlar mı o adamın eşleri yoksa adam mı o kadınların eşi? "Female" insan bedenini süsleyerek mi "hak ediyor" arzuladığını? İltifat edip çiçek yaptırsa, 50 kg ağırlık kaldırsa etkilemek için, olmaz mı? Olur olur. Pınar Özer www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Estetik

Image
‘‘Evvela yaşayan tüm insanların sadece iki kişiden yola çıktığını düşündüğünüz dinleri ciddiye alıyorsanız sorum şudur: neden bazı insanların ten renkleri diğerlerinden farklı?’’ Mezopotamya civarlarında tamamen şans eseri biranın icadından sonra, insanlar komünler halinde yaşıyorlarken idrak ederseniz ki, düşünmeye, tartışmaya ve gözlemlemeye çok vakit bulmuş olmalılar. Kocaman bir tarih değil, yakın zaman diyebileceğimiz bir süre içerisinde de rönesans dönemi en çok çevirisi yapılan yazılı metinlerin ait olduğu yer, yani Antik Yunan dönemine bakalım. Büyük suçlamalardan biri de, yaşayan felsefecilerin ve düşünürlerin canlarının sıkılıp birden bire insanlara yada çevrelerine yeni bir değer bir kavram ile bakmalarına refere eden ‘‘estetik’’ algısıdır. Haliyle, bu beyinsiz felsefeciler durduk yere, bir ağacın yaprağında ki yeşile o kadar takılmışlar ki nasıl olduysa biz o yaprağın yeşil rengini veren ‘‘klerofil’’ adlı  bitki hücresi içerisinde bulunan yapıyı keşfetmiş olduk. Me

Sıkı Giyin Ayça Varlıer

Image
Geçtiğimiz haftanın sonlarında oyuncu Ayça Varlıer’in bir Twitter notuyla öğrendiğimiz bir haber var. Ayça Varlıer, davet edildiği TRT-Okul’daki program öncesi, kılık kıyafet konusunda uyarıldığından bahsediyordu. Kolsuz ve az da olsa dekolteli herhangi bir şey giyilemeyeceği gibi, takdir edersiniz ki mini etek hayal bile edilemezdi.  Söz konusu kısıtlama, geçtiğimiz günlerdeki ‘iffetli kadın’ tanımına uygun kadın arayışını hatırlattı. Ayrıca bu kıyafet müdahalesi, Kimilerinin şeriat devleti korkusunda bir parça da olsa haklı olduklarını gösteriyor. Bu “mini etekli kadını görünce tahrik olacak erkekleri koruma” eyleminin, elbette ki İslami referansları söz konusu… Oyuncu olmuş, belli bir üne kavuşmuş kadınlar, televizyonlara çıkarken ‘dikkat etmek’ zorundaymış, demek ki. Eve hapsettikleri kadınların dışarıdaki hayata dâhil olmasını engellerken, dışarıdaki hayata da kısıtlamalar getirerek bir ince ayar yapılıyormuş gibi. Ya da kalın ayar mı diyelim? Bilemedim. Geçti
Image
EV HANIMI Benim çocukluğumda şeklinde bir giriş cümlesi ile sanki çok uzun yıllar önce doğmuşum imajı vermek istemesem de kendi çocukluk yıllarıma göre günümüzde çalışan kadın sayısı daha fazla. Eğitim seviyesi arttıkça kadının iş hayatında ki rolü de artıyor. Tabi bir de buna mevcut ekonomik şartları eklersek kadının çalışması pek çok aile için zorunlu hale geliyor. Kadının çalışması, ekonomik özgürlüğünü eline alması  hem maddi hem de manevi açıdan oldukça önemlidir. Çalışan kadın kendi ayakları üzerinde durabildiği sürece daha güçlü olacaktır, bu tartışılmaz.Ama benim şimdi anlatmak istediğim çalışan kadın değil. Çalışmayan, “ev hanımı” diye tabir edilen kadındır ki ev hanımı tabiri bana oldukça ters gelmektedir. “Ev hanımı” denildiğinde gözümün önüne köşkte yaşayan, zengin, evinde çalışanları olan ve çalışanlar tarafından “evin hanımı” şeklinde hitap edilen kadın geliyor. Gel gör ki bizim ev hanımı olarak tanımladığımız kadın evi çekip çeviren, bütün işlerini yapan, çocuk

FELSEFE HAYRETLE BAŞLAR

Image
Sokrates, felsefe tarihinin en gizemli şahsıdır. Halkın arasında dolaşır, onlarla konuşur hiçbir şey bilmiyormuş gibi yaparak insanları mantığını kullanmaya zorlardı. Cahili oynar ya da olduğundan daha aptalmış gibi görünürdü. “Atina uyuşuk bir at, ben de onu uyandırmaya çalışan bir at sineğiyim.” derdi. M.Ö.399 yılında “Tanrılara saygısızlık, gençleri baştan çıkarmak ve dinsizlikle suçlanarak” idama mahkûm edilen Yunan filozofu Sokrates'in masum olduğuna karar verildi. 2411 yıl sonra Atina' da kurulan temsili mahkemede, Amerikalı ve Avrupalı ünlü hukukçuların oluşturduğu temsili mahkeme Sokrates' i yeniden yargıladı. Jüride vatandaşların da yer aldığı duruşma salonunda yapılan oylamada, hakimlerin kararı 5'e karşı 5 ile eşit gelirken izleyenlerin  çoğu oyunu Sokrates' in masum olduğu yönünde kullandı. Yunan filozofu Sokrates ''sofist'' olarak biliniyor, derslerini meydanlarda ve tiyatrolarda sözlü olarak veriyordu. Hiçbir şeyi yazmadığı için

Organ

Image
Acaba organ mı seçiyoruz? Belli ki seçiyoruz. Tanımlamalar var ya hala, heteroseksüel, biseksüel, homoseksüel. karışık bir denklem.  heteroseksüel- vajinalı+penisli biseksüel- hem vajinalı hem penisliyle ilişkide olan vajinalı ya da penisli. homoseksüel-vajinalı+vajinalı ya da penisli+penisli. Cinsiyetini değiştirmiş insanların içinde oldukları denklemler daha da karışık, henüz sınıflandırmıyoruz. E önemli biyolojik farklar bunlar. Ben de bir denklem kurayım, Burnunda beni olanlarla avcunun içinde beni olanlar ilişkide olunca avcubuseksüel. Ayak başparmağı ikinci parmağından kısa olanlarla diz kapağı içe dönükler ilişkide olunca başıdönükseksüel. Skolyozu olanlarla birleşik kaşlılar ilişkide olunca da birleşikskolyozseksüel oluyorlar. Biz bir organ mı seçiyoruz sevişmek için, yoksa bir insan mı? Yoksa, daha da acıklısı, uydurulmuş sosyo kültürel kalıpların yerleşmiş avantajlarını kullanabileceğimiz,bilindik güvenli alanlar mı buralar? Artık homoseksüellik de büyük savaş ve kaz

Hayata Dokun Cezaevinde Anneleriyle Kalan “TUTUKSUZ TUTKLU” Bebeklerin Yanında…

Image
Sosyal Medya kanallarından yakından takip edildiği üzere, 2010 yılından bu yana Hayata Dokun Derneği Cezaevindeki Kadınlar ve Çocuklarına destek vermekte. Cezaevinde anneleriyle kalan bebeklere biberon ve ayakkabı yardımı yapacak olan Hayata Dokun Derneği’ne ayni (ürün) bağışı yapmak isteyen gönüllülerimiz yardımlarını Başkan Evrim Gözener adına Hayata Dokun Derneği , Merkez M. İdris Köşkü C. Kutucu S. No.1 K.2 34050 Pierreloti Eyüp,34050 İstanbul adresine gönderebilirler. Tüm destekçilerimize teşekkür ederek, saygı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Hayata Dokun Derneği Yönetim Kurulu www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

Hayata Dokun Derneği, Türkiye’nin Dünyadaki Kalemi Ceylan Yeğinsu’nun Gündeminde…

Image
Gazeteci Ayşe Arman’ın bir kadın okuyucusunun devlet hastanesindeki kürtaj deneyimini yazmasıyla gündemi tekrar meşgul eden “Ülkemizde Kürtaj” konusunu kaleme alan Türkiye’nin dünyadaki kalemi Ceylan Yeğinsu, Hayata Dokun Derneği Başkanı Evrim Gözener’le ropörtaj yaptı. Röportajın konusu kürtaj olunca, Türkiye’deki uygulamalarla dünyada kürtaj pratiğinin nasıl uygulandığını karşılaştıran Gözener’in de görüşlerine yer verilen Global Post haberine http://www.globalpost.com/dispatches/globalpost-blogs/rights/abortion-restrictions-painful-reality-turkey  ‘den ulaşabilirisiniz. Hayata Dokun Derneği Yönetim Kurulu www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Denge-siz-siniz (!)

Image
Denge, hayatın içerisinde yarattığımız en ilginç kavramlardan bir tanesidir. Dengenin gerçek anlamını kulağımızın içerisinde varken, hayatın içinde yapılan bütün hareketler, düşünceler hep bir şekilde denge filtresinden geçer. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesinin, tüm kültürler içerisinde yer alan belirsizlik ve istikrarsızlık olarak kabaca dengesizlik olduğu söylenebilir. En azından ben bu yönde düşünüyorum. Toplumda örneklerini her gün, her saat ve dakika yaşıyoruz. Terazi burcunun bir mensubu olarak, (çok da önemli olmamakla beraber..) terazinin kefelerini herkesten daha çok severim. Doğru ve kazıklanılmamış sonucu iki kefe eşitlenirse ispatlamak hemen mümkündür. Alışverişler, iletişimler hep yumuşak ve dengeli işler. Böylelikle rutine dönüşen ömürler, rahat kolay erişebilir emirlerin bütünü olan insanlar günlük hayatta sıkça duyduğumuz ‘’koyun sürülerine’’ benzemeye başlarlar. Düşünsenize, içsel hayatında bir çok dengesizlik ile dışarıdan görüldüğünde çok dengeli huz

Hürrem Sultan Taktiği

Image
Kadın-erkek ilişkilerindeki iletişimsizlik, sonuçları şiddete ve hatta cinayete varan en önemli sorun… Toplumu ilgilendiren her alanda olduğu gibi, iletişim çok önemli bir olgu. Kadın erkek ilişkilerindeki iletişim sorunları hakkında çokça öneriler duyduk. Bunlardan, şu sıralar en çok dikkat çekeni, Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın önerisi... “Hürrem Sultan taktiği” Tarhan, “Tıpkı Hürrem Sultan gibi, eşler evlilikte yaşanan sorunları çözmek için sürekli çatışmaya girmek yerine, karşı tarafın olumsuz özelliklerini bir kenara bırakıp olumlu özelliklerine odaklanmalı ve duygularına hitap etmelidir” diyor. Elbette eğer bu karşılıklı olacaksa doğru bir yaklaşım. Ancak Nevzat Tarhan evliliklerdeki çatışmalar konusundaki fikirlerini anlatırken bu ifadeleri de ekliyor. “Böyle durumlarda iki tarafın da tutumunu değiştirmemesi daha da büyük çatışmalara hatta boşanmalara kadar gidebiliyor. Sürekli tekrarlanan çatışmaların önüne geçmek için taraf

Kürt Sorunuyla İlgili Kişisel Gözlemlerim ve Ayşen Gruda'nın Sözleri

Image
Bu yazı, Ayşen Gruda’nın Kürt sorununun çözümüyle ilgili verdiği röportajdaki mesajını ve benim askerlik dönemime ilişkin gözlemlerimi içeriyor. O yüzden yarısı gündeme dair, yarısı da kişisel bir yazı olacak. Bilindiği gibi, şu sıralar Kürt sorununun barışçı yollarla çözülmesi ile ilgili çok sayıda adım atılıyor. İmralı süreci devam ederken, sanatçılardan da sorunun çözümüne katkı sağlayabilecek olumlu mesajlar geliyor. Taraf Gazetesi’nin “Türkiye Barışını Arıyor” isimli yazı dizisi içim röportaj veren Ayşen Gruda, işte bu sanatçılardan biri… Ayşen Gruda’nın sözleri aynen şu. “Eğer ki bu konuda katkım olacak ise mağaralara kadar gitmeye razıyım. PKK mağaralarına giderim. Çünkü onlar bana bir şey yapmazlar. Onlar da benim filmlerimle büyüdüler. Ben de endişeliyim ki o filmlerin neresinde yanlış yaptığımı düşünüyorum. Bana bir şey yapmazlar. Bu devlet bana bir görev verirse ben korkmadan ama hiç korkmadan mağaralara gidip o insanları ikna ederim. Masal anlatsam bile beni dinlerler.”

Postmodernizm ve Hiççilik

Image
"Gerçeğin düşmanı tabular ve inançlardır."      Friedrich Nietzsche Bir şeyin ne olduğu ya da ne olabileceğinden çok, ne olamayacağı beni ilgilendiriyor. Avam insanın en büyük takıntısı olarak da bunu görüyorum. Çok büyük değişimler, ancak çok büyük krizlerden sonra gerçekleşebiliyor. Bir tartışmada en çok gerçekleşen hadise de bu olsa gerek. İki veya daha fazla kişinin hakikati öngörme çabası içerisinde yaşadıkları debelenmeler, tözün bayraktarlığından, fanatizmine giden bir sürece yayılıyor. Bu yüzden de olsa gerek, tarih boyunca yaşanan ilerlemeler (veya dönüşüm ve değişimler) ancak ve ancak etki-tepki-olgu diyalektiğiyle ilerliyor. I) İlk olarak postmodernizme geçiş sürecinde bu diyalektiğin kırılması amaçlandı. O yüzden de postmodernizm, modernizme bir tepki olarak doğan bir ana akım olmaktan çok, modernizm sonrası ve ötesi gibi kavramlarla tanımlanmaya çalışılmaktadır. Lyotard bu durumu şöyle tanımlıyor: "Lyotard'a göre post-modern durum, hem maddi koşulla

Hmmm!

Image
Kadın olarak yetiştirilenlerde (kadınlık ya da erkeklik bir tür yetiştirilme şekli bana kalırsa, mühendis olarak yetişmek, asker olarak yetişmek gibi bir şey) mükemmeliyetçi, nevrotik, hayalperest, isterik olmasının ya da öyle görülmesinin sebebinin basit olduğunu keşfettim-keşfettim deyince mütevazı öznel bir yargı gibi oldu ki öyle. Sen şimdi küçücük çocuğa başlarsan o yaşta "Sen genç kız oldun artık!"lı cümleler kurmaya ve şöyle devam eden emirler yağdırmaya; "Fazla gülme, zarif davran, fazla ağlama, koşturma, atlama, zıplama, bulaşık yıka, ütü yap, saçını topla, saçını aç daha güzel olursun, bu elbiseyi giy daha şirin olursun, biraz daha aç daha güzel, o kadar da açma, tertipli ol..." Kız çocuğu sürekli bir "gibi yapma" halinde bulur kendini. O makyajla her gün sahneye çıkıyordur zaten. Hayat bir sahnedir geyiği bak burada nokta atışı işte. Hep iyi, hep tertipli, hep erotik mesaj içeren ama aseksüel, açtıkça daha da açması istenen, güzelleştikç

Karektersiz Krakerler

Image
‘‘Eğer insanın karakterinden önce, ideoloji girerse sonu çok büyük bir faşizimdir’’ Ben bu duruma fanatizm demeyi tercih ediyorum. Tutkulu bir şekilde, kendisini tanımayan ne istediğini bilmeyen hatta vücudundan bile bir haber olan bir kişinin, toplumda yer edinmek adına, arkadaşları arasında ki sosyal ortamlarda bulunabilme şansının artması için ‘’öyleymiş gibi, onlardanmış gibi’’ davranarak bir çok örgütte (bunlar politik- apolitik olabilir) bulunarak birer personal yaratma hali, çok tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır.Bu nedenle Türkiye’de işler her zaman kulaktan kulağa oynamaktan daha fazla ileri gidemiyor. Doğdumuz ev veya büyüdüğünüz yerleşke ilk modelleri mutlaka barındırıyor olabilir. Genelde aile bireyleriyle sık sık münakaşa eden insanların, gerçek bir karakter inşaa ettiğini ve bu kavga süreçlerinin çok verimli olduğu su götürmez bir gerçektir. Eğer aile bireyleri veya yakın çevresine ‘‘hayır’’ diyemeyen biri varsa, büyüdüğü zaman patronuna, yakın arkadaşlarına veya aş

Çocuğu Doğur Teşviki Götür

Image
Devlet yeni bir teşvik planına hazırlanıyor. Başbakanın üç çocuk, hatta beş çocuk çağrısına rağmen, nüfusun ortalama yaşı 30’u biraz geçince, devlet bu ortalamanın yükselmesini durdurmak için çözüm arayışına girişti. Ülkenin geleceğini ‘düşünen’ iktidar mensupları nüfusu arttırmaya kararlı gözüküyor, anlayacağınız. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, gündemde olan çocuk teşviki uygulaması hakkında “Teşvik üzerinde çalışacağız. Avrupa’daki gibi daha güçlü bir sistemi getirmeliyiz” demiş. Türkiye’nin genç nüfus avantajını giderek yitirdiğine üzülen bakan, başbakanın çok çocuk çağrısının mantıklı olduğunu düşünüyor. Zaten aksi de mümkün mü? Hele bir düşünmesin! 500 Avro’nun üzerinde çocuk teşvikleri veren çağdaş ülkelerin de altını çiziyor. Bizde niye olmasın?(!) Tamam da bize rakam verirken, bir de o çağdaş ülkelerdeki kamu hizmetlerinin durumunu da bir söyleseler ya. O ülkelerdeki kişi başına düşen milli gelir kaçmış? Bir bilelim. O seviyeye ülkeyi bir getirin de biz de kolları sı