Çocuğun Cinsel İstismarı Davaları Neden Bu Kadar Uzar?



N.Ç. davası neden uzun sürdü? Bir çocuğun tecavüze uğramış olması, hem de birçok kişi tarafından tecavüze uğraması onu bu kadar net bir şekilde mağdur yaparken, mahkemeler daha neyi araştırır ve bu kadar yıl neden bekler?


Yakın bir zaman önce başka bir tecavüz olayı daha oldu. Sakarya’da 14 yaşındaki bir kız çocuğunun cinsel istismarı davasında, aralarında polislerin de olduğu 34 kişi tarafından tecavüze uğraması soruşturuldu yaklaşık üç ay önce. Bir tecavüzün varlığını anlamak için çok uzun araştırmaya gerek var mı? Ancak geçmişte verilen kararlara baktığınızda, N.Ç davasındaki gibi 13 yaşında bir kızın ‘kendi rızası’ olabileceği konuşulabiliyor. Gerçi yapılması beklenen düzenlemelerle, bu ‘kendi rızası olması’ terk edilebilir. Peki, toplumun algısından silinebilecek mi?

Biz davaya dönelim.

14 yaşındaki kıza tecavüz eden polis müdürü yurtdışına kaçtı. Davada yargılanan 20 kişi de tahliye edildi. Sanık aileleri, mahkemeyi izlemeye gelen kadın örgütlerine sözle tacizde bulunarak, çok bilindik ifadeleri kullandı. Kız önüne gelenle ‘düşüp kalktığı’ için mağdur olamazmış! O yüzden tecavüze uğraması da ‘normal’ karşılanır ya. Her şeyi bir kenara bırakın, erkek arkadaşıyla aynı sırada bile otursa, ‘o yolun yolcusu’ oluverir.

Daha küçük yaşlarda baskıcı ahlak anlayışıyla büyüyen erkek, ilerleyen dönemlerde bastırılmış cinselliğine köle arar. Cinselliğini cehalet ve tabuyla harmanlar. Ve baskılanmış cinselliği, bir suç aracı haline gelir. İşte burada bahsettiğim gibi cinsel istismar suçları, eğitilmemiş veya eğitilmeye direnmiş bir toplumun sonucudur.

14 yaşındaki bir kızın kendi rızasıyla 34 kişiyle birlikte olacağı düşüncesi, bütün cinsel suçlarda kadını suçlama kolaylığının bir yansıması oluyor. Kadın kimliği, kaç yaşında olursa olsun, örseleniyor. Bastırılıyor. Tecavüzcüsüyle evlendirilen kızlarımızda gördüğünüz gibi, ‘kirlenmişliği’ devlet eliyle ‘temizleniyor.’ Daha geçtiğimiz günlerde tecavüzcüsüyle cezaevinde evlenen bir kadının haberini okuduk gazetelerde. Demek ki evlilik tüm kötülüklerin temizleyicisi olarak görülüyor!

Davası sonuçlandığında 23 yaşında olan N.Ç. tecavüzde ‘kendi rızası’ olduğunu ‘öğrendiğinde’ nasıl bir duygu yaşadı? Empati kurabilecek miyiz? Nasıl bir gelecek bekliyor onu, tasavvur edebilecek miyiz? N.Ç. bu konuda bir sembol olduğu için onu konuşuyoruz. Ancak baktığınızda asla bitmeyecek gibi görünen, karanlık olaylar silsilesi, kadının çocukluk döneminden beri başına bela olmaya devam ediyor.

Kadının bir şekilde beğenisini ifade ettiği erkeğin o kadını ‘çantada keklik’ gördüğü anlayış, erkeği kadının üzerinde gören toplum eğilimi, kadını en küçük yaşlarından bu yana bir cinsel obje olarak yansıtan kapitalizm, kadının tüketildiği bir dünya sunuyor bize. Kadının buna gösterdiği tepki ise onun kabuğuna çekilmesi oluyor kimi zaman. Kabuğuna çekilmeyen de bizzat hemcinsi tarafından etiketlenebiliyor.

Tecavüz sanığı bir gencin annesi, işte o yüzden tecavüz mağdurunu ve ailesini rahatlıkla suçlayıp, kendini mağdur sandalyesine oturtmaya çalışıyor. Şüphesiz bir ebeveyn reaksiyonu gösteriyor tabii. Ama toplumun genelindeki yansıması da bu yönde…

Tecavüz suçlarına yönelik davaların bu denli uzaması, kadının hep ‘şüpheli’ olarak algılanmasından kaynaklanıyor olabilir. İşte bu algı, yargının işleyişine de yansıyor. Böylelikle tecavüzcünün aklanmasını sağlayacak deliller yaratılıyor. Yaratılamazsa, tecavüzcüsüyle evleniyor kadın.

Geçtiğimiz aylarda HSYK tarafından tecavüz suçunun, yargı üzerindeki yükünü azaltacak önlem olarak, tecavüze uğrayanın, tecavüzcüsüyle evlenmesi önerilmişti. Unutuldu gitti. Ama bu algının her alanda içimize işlediğinin göstergesi olarak, bir yarayı da işaret etti. Biz toplumun tedavisini düşünürken, böyle görüşleri ifade edebilen ‘büyük’ adamlar gördük ve umutsuzluğa düştük. Ama tabii yazmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Bir kız çocuğunun bile ‘doğuştan şüpheli’ oluşu, cinselliğinin bastırılması, cinsel istismara bu kadar kolay uğrayıp, tecavüzcüsünün aklanması, toplumun asla kapanmayan bir yarası… Elbette karşılığında erkeğin de bastırılmış cinselliği, cinsellik gibi doğal bir gereksinimin, suç silahı haline gelmesine neden oluyor. Çocuğun cinsel istismarı davalarının bu kadar uzuyor olmasından anlaşılacağı gibi de bu acı olaylar, bitecek gibi görünmüyor.

Son tahlilde, tecavüze uğrayan bir kadın veya kız çocuğu, büyük bir travma yaşamaya başlıyor. İntihar ediyor, hatta aile büyükleri tarafından ölüm fermanı veriliyor. Ailesi sahiplense de tecavüzcüsü hak ettiği cezayı alamıyor. Ya da tecavüzcüsüyle evlendiriliyor mağdur kadın. Peki, bütün bu seçenekler bir kadın için ölümle eşdeğer değil midir?

Doğan Özcan

Editör

www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider