Sayma Kurnazlığı


"İran’da Ancak Ölü Bir Kadın Özgür Bir Kadındır." Erika Friedl

Kadın ile erkek arasındaki biyolojik farklılığın toplumsal kültürel farklılığa dönüştürülüp eşitsizliğin ve erkek egemenliğinin meşrulaştırıcı gerekçesi sayılması bin yılların ötesinde günümüze kadar ulaşan ve dolayısıyla zamana ve değişime karşı en dayanıklı ideoloji kalıbı olduğunu kanıtlayan bir anlayıştır ve kadının toplumsal olarak bastırılmasının bir gerekçesini oluşturur. Kadınların nasıl giyinmeleri, nasıl davranmaları gerektiği, ne zaman sınırı aşıp cezalandırılacaklarına karar verilmesi ve cezanın uygulanması hep erkeklerin tekelinde sayılır. Kadın kimliğini yok etme çabası içindeki erkeklerin var olan bu eşitsiz durumu meşrulaştırmak için “köklerimize, geleneklerimize geri dönüyoruz” ifadeleriyle süsleyip toplumdan soyutladıkları kadının kimliksizliğini haklı çıkartmaktadırlar. Kimliksiz kadınlar yaratmanın, İslam rejiminin hedeflerinden biridir.


“TOTALİTER BİR REJİM” çok sesliliği bireyselliği soran sorgulayan toplumu taçlandırmak yerine kendisinden farklı düşünen ve farklı hareket edenlerden daima korkar. Korkar; çünkü tek biçimcilik, tek seslilik kısacası tek yolculuk şeriat düzenini besleyen öğelerdir. Dolayısıyla şeriat düzenini savunan toplumların halkçı ve demokratik olmaları imkânsızdır. Çünkü halkın gücü ve egemenliği yerine Tanrının gücünü ve dinin kurallarını esas alırlar. Ortadoğu’da kadınlar şerait ideolojisine göre biçimlendirilmektedirler. Bu ideoloji; okuyan, erkekle eşit kadın modelini toplumdan tamamen dışlayarak, kendini ayna da görmesi bile “günah” diye nitelendirilen, yasaklanan, tek meziyeti yuvası ile ilgilenmek olan, ezilmeye, sömürülmeye mahkûm olan kadını biçimlendirmiştir. Bu çerçevede kadınlar, Kuran’daki yazılı yazısız kurallarla sınırlandırılıp yönetimden tamamen uzaklaştırılmışlardır.

Şeriat düzenine göre kadın yöneten değil yönetilen, itaat eden, erkeğin tek hâkim olduğunu kabul eden, kendini İslam'a adamış bir kadın olmalıdır. Böylece istenen totaliter toplum yaratılacak ve erkek egemen ataerkil toplum; kadın üstünde istediği kadar tahakküm oluşturabilecektir. Kadın böyle bir toplumda sınırlı anne-eş rolüyle yetinmek zorunda. Çünkü bireyler cinsiyetlerine göre rol ve yerleri belirli kalıplarla sınırlandırılıp, kadınlara ikinci sınıf bir var oluş öngörülmektedir. İçinde yaşadıkları toplumu sorgulayamaz, eleştiremez Ortadoğulu kadınlar. Çünkü hayatlarını ceza ile ölüm arsında geçirmektedirler. Ataerkil toplumlarda kadının toplumsal hayata katılmasına gerek yok. Erkek kadına salt soğan ekmek getirdiği için yani kadını beslediği için, dolayısıyla aile reisi olduğu için kamusal alanda da yer alması gereken cins; şeriat düzenine göre erkektir. Kadın sınırlı anne-eş durumundan öteye geçemezken, erkek toplumu; kadını cahil tutarak, sömürerek onu ideolojilerinin maşası olarak kullanmaktadır.

Görüldüğü gibi Ortadoğu’da iki sınıf yurttaş yaratılmıştır. İslam hukukundan yarar sağlayan erkek ile yarar sağlayamayan kadın. Kadın yaşadığı toplumda hiçbir güvencesi olmayan ikinci sınıf yurttaş konumundadır. Erkek ise her şeyin kararını veren mutlak bir yönetici halindedir. Kadınının bireyselliğini yok sayan bu durumun kadınının büyük ölçüde ekonomik rolünün olmamasına bağlı. Kadının eve kapanması yalnızca ev içi işlerle ilgilenmesi, erkeği evi geçindiren bir role bürümüş ve toplumsal alandan kadını soyutlanmasına neden olmuştur. Sorumlulukları; Müslüman kadın kimliğini en iyi şekilde taşımak ve ev işleriyle ilgilenmekten ibaret olduğu için erkekten daha dar bir çerçevede yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Kadının yaşadığı çevrenin koşulları daha ağır değiştiği için de geleneklere ve göreneklere daha bağlıdır. Kadını konumu kocasına itaat eden eş olmakla sınırlandığı için de siyasal yaşamdan tamamen uzaklaştırılmıştır. Tabi böyle olunca kadının haklarını belirlemede erkeğin inisiyatifine kalmıştır. Bu doğrultuda kendi haklarını genişleterek, kadını çarşafın altında fiziksel ve düşünsel anlamda örterek derin bir belirsizliğe itmiştir.

Geleneksel yargılar “daha önce de böyleydi, olması gereken bu” mantığı ile katmanlar halinde birikiyor. Kadın bir yandan çocuk doğurmanın, yetiştirmenin, erkeğin buyruklarına uymanın yoğunluğu içinde; öte yandan sırtında kambur gibi taşımak zorunda olduğu onu yok sayan yasaların altında varlık savaşını veriyor. Kadınların erkekler kadar eğitim görmesine gerek yok. Kadın, mutfak-çocuk-yatak üçgenini idare edecek kadar eğitilsin yeter. Bütün bunların nedeni kadının birey olarak toplumda yer almasının gecikmesidir, kendini topluma kabul ettirememesidir. Çünkü kadın adaleti dağıtan gücü yani iktidarı ele geçiremiyor. Cins olarak eziliyor, iktidardan uzak tutuluyor. İslam rejimi bu şekilde kadının var olma hakkını elinden alıyor.

Şeriat ideolojisinin kadınları hedef seçmesinin, kadınların doğurganlıklarından kaynaklanan sosyal işlevlerinin olmasıyla da yakından ilgilidir. Böylece erkekler, kadınları ve gereksinimlerini kullanarak başka kadınlara, kız çocuklarına yani toplumun geleceğine yöneliyorlar. Çünkü evde sadece çocuk bakmakla yükümlü kadın, kendi bilinçsiz ve eğitimsizliği ile kendisi gibi bilinçsiz bireyler yetiştiriyor. Hedef kitle yaptıkları bu kesime bir kez ulaştıktan sonra kadınları yönlendirebilecekleri bir siyasal güç olarak görüp kendi özel amaçları doğrultusunda kullanıyorlar. Toplumun kadınları ve erkekleri olarak toplumsal bilinç ve belleğimizdeki peçe ve sarıklardan kurtulmazsak, demokrasi kadınlar nezdinde tökezlemeye devam edecektir.

“Erkek yasasının kurbanları; kadının Ortadoğu da adı yok. Çünkü toplumda yeri yok.”

Burçak Çürül

www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider