Kadına Şiddet ve Sevgili İzleyicileri


Geçtiğimiz ay Zonguldak’ta meydana gelen bir olayın videolarını geçen gün izleyebildim. Zaten haber olarak da yeni yer aldı sayılır. Eşini sokak ortasında döven adam, kendisinden kaçan kadını sokakta kovalıyor. Kadın bir bakkala sığınıyor. Ve adam bakkala girip eşini orada dövmeye devam ediyor. Bakkalsa olayı izlemekle, hatta o sırada açık olan televizyonu izlemekle yetiniyor!


Bakkal kendini şöyle savunmuş: “Karı-koca arasına girilmez.” Bak sen şu işe… Karı-koca arasındaki ilişkide, kadına yönelik şiddeti normal sayan bir bakış açısı… Çokça gördüğümüz, kadının sokak ortasında dövülmesi olaylarında izleyenlerin anlayışı bu yönde işte. O kadar kanıksanmış ve normalleşmiş ki polis bile izleyici olarak katılır meseleye bazen.

Zaten kadın eşinden şiddet görüyorsa, cevabı aranan soru neden kadının dayağı ‘hak ettiğidir’ çoğu zaman. İşte böyle bir bakış açısından da çıkan sonuç bu ‘sevgili izleyiciler’ oluyor. Üzerine toplumsal bir görev olarak alması gereken şiddete engel olma eğilimi yerine, bunu özel yaşamın bir gereği gibi görse gerek, mani olmayı bir kenara bırakın, istifini bile bozmadan yaşantısını sürdürebiliyor insan. Oysaki kadın o bakkala sığınırken, kurtulmayı hayal ediyor. İşte en büyük dayağı da bu hayal kırıklığıyla yiyor orada kadın.

Üstüne vazife olmayan her şeye burnunu sokan, onun bunun hakkında car car konuşan insanlar, bir şiddeti engelleme gerekliliği söz konusu olduğunda, ‘özel hayata saygılı’ kesiliyorlar. Ve biz de hatırlatalım. Kadına yönelik şiddet, özel hayatın bir parçası değil, toplumun kanayan bir yarasıdır. Bu şiddetin ortadan kalkması, bu izleyici mantığına rağmen gerçekleşemez.

Toplumsal hiçbir olaya müdahil olmayan, “aman şahit yazarlar” kafasıyla bütün sorunlara göz kapayanlar, günün birinde beline inecek sopaların tek sorumlusudur. Madem şiddet olayı bu kadar seyirlik, o zaman da izle, görelim. Ancak kendisi doğrudan muzdarip olduğunda, o derdin, sıkıntının, acının ne olduğunu anlayabilen insanlar, maalesef yaşayacakları her kötü olayın da tek sorumlusu olacaktır. Ektiğinle biçtiğinin ilişkisidir bu.

Kadına yönelik şiddette hep bir klişelerle geliştirilen açıklamalar, tıpkı bu olaydaki gibi “karı-koca arasına girmemeler” kadın hareketinde kadını ciddi anlamda yalnızlaştıracaktır.

Devletten koruma talep edip “en fazla ölürsün” cevabını alan bir kadının, bu densizliğe bir cevap verebilmesini bekleyebilir misiniz? Öyle yöneticinin öyle yönetileni olur, cinsinden bu yazının örneğinde de gördüğümüz gibi pek çok olay var. Göremediklerimizi de eklersek, kadına yönelik şiddet konusunda atılacak pek çok adımın, erkeği eğitme ve bilinçlendirmeyi hedeflemesi gerekliliği ortaya çıkıyor.

Bildiğiniz gibi, bizim mahalle raconunda kadına el kalkmaz. Bu kadına yönelik küçük görme mantığının bir yansıması olsa dahi, bu anlayıştan bile uzaklaşan bir erkek topluluğunun olduğunu görüyoruz.

Ne yazık ki şiddet eylemleri, ondan muzdarip toplum tarafından bu derece kanıksanıyor. Ve o bakkal gibi pek çok insan gözü önünde bir erkekten dayak yiyen kadına sadece sessizce acımakla yetiniyor. Hatta belki o duyguyu bile yaşamıyor.

Doğan Özcan

Editör
www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider