E-GO!


‘‘Sen kendi egonu tatmin edebilmek için bana bağıramazsın!’’ veya ‘‘Sen kimsin benim karşımda bana bağırıyorsun?’’ vs. Daha fazla birçok cümleye maruz kalabilmek mümkün günlük hayatınızın içerisinde, kavga eden insanlar etrafında evinize ya da işinize gitmeye çalışırken. Daha da kötüsü, her kavgadan sonra alınması gereken derslerden ziyade sadece sinir boşalması ve stres atma tabanlı bir yaratıcı unsur içermeyen kavgaların, toplum içerisinde çokça yer aldığını düşünüyorum. İletişim içerisinde iletişimsizlikte olabileceğine göre, zaman zaman kavgalar etmek ve kırılan kapler sonucu ‘‘Özür dilerim.’’ ile bireylerin problemlerini birbirlerine daha dominant ve farklı yoldan anlatmaları ile, biraz kimin sesi yüksek çıkarsa onun baskın olduğu fakat yapıcı kavgalardan sonra birbirlerine sarılan insanlar yok mudur? Fakat şiddet iletişimin bir parçası olduğunda (asla desteklemiyor olmama rağmen) eylem sonunda kullandığı silaha göre zarar vermek işin içerisine girdiğinde sadece ezilen tarafa odaklanarak oluşan tüm problemin en temel öğesini kaçırıyoruz. Hangi koşul ve durumda hangi (ego tatmini) iletişimin içerisine girildiği veya egonun ne demek olduğunu bilmeden kendimizce olaya yaptığımız yorumlar yüzünden.



İnsan yavrusu dünya içerisindeki en savunmasız ve doğduktan sonra körelmiş iç-güdüleri ile yapayalnız bakıma muhtaç ve belli bir gelişim süresine kadar (görebilmesi, düzgün duyabilmesi, otonom sinirlerinin oluşabilmesi vs.) bakıma gerçekten çok muhtaç olan memeli türünden en acizi denilebilinir. Hayatta kalabilmemiz ile birlikte toplum içerisinde en gururla söylenen cümlelerden bir tanesi olan “Hepimiz birinci gelen sperm olduk, hepimiz birinciyiz!’’ mottosu doğada o kadar da şaşalı durmuyor. Bir bebeğin gelişebilmesi için gereken süre içerisinde hayatta kalabilmeniz için size destek olan kim varsa etrafınızda bu karanlık dönemi hemen hemen kimse hatırlamıyor. Bebeklerin ne kadar yokluk süresi geçirdiğinden sonra biraz insana benzemeye başladığı ilk andan itibaren unutulan bu karanlık dönemin insan hayatı için tuttuğu izleri hatırlamak bile istenilmemesinin sebeplerinden bir tanesi de kişinin egosudur. Hani şu kendimizi tatmin ettiğimiz.

Ego ‘‘ben’’ anlamına gelmektedir. Çoğu insanın amacı hayatta kendini aramak değildir. Öylemiş gibi görülürler, çünkü hayatta ortak dönemler vardır ve herkesin gönlünce hareket etmesine olanak sağlanır. ‘‘Delikanlı’’ sanki herhangi belirsiz bir zaman içerisinde belirsiz bir tepkiyi göstermek, delikanlılık çağına gelindiğinde başlıyormuş gibi. Haliyle kendini bir bireyin tam olarak anlaması gerektiği çağlarda toplum içerisinde evebeynlerden de gelen çoşkulu motivasyon kaynakları ile kendinden çok emin olmayan veya ne istediğini bilmeden girmiş olduğu bir de üniversite sınavına kadar kayıp olan bir hayat söz konusu. Evi terk edene kadar. Yalnız kalmayıncaya kadar kim olduğunu bulamayan birisinin, toplum içerisinde de kim olduğunu bulamayacağı gibi neden ‘‘evi terk edene’’ kadar olarak yazdığım fikrin argümanlarını sunmam gerekirse: En başta aile hayatının kültürleri yaratan ve bireylerin kendilerinden uzaklaştıran tehlikeli bir yapı olarak gördüğümü söyleyebilirim. Ana-kuzuları olarak çok rahat olarak yetiştirilen şımarık ve kendini beğenmiş bir toplum olmamızın sebebi, Egolarımızın ne olduğuna dair en ufak bir şüphe duymaksızın arkamızda destekleniyor olmasından gelmektedir. ‘‘Güzel kızım, güzel yavrum’’ ile bir prenses; “yakışıklı oğlum, aslan gibi tosunum’’ ile de bir seri katil yetiştirildiğini kimsenin fark etmediğini mi sanıyorsunuz? Insanın bebeklik döneminden sonra devam eden sürekli bakıma muhtaç bir haldeymiş gibi olan bu tutumun kişinin aynada gördüğü kendisi, ailesinden arkadaşlarından duyduğu kendisi ile kendi içerisinde kendini nasıl hissettiği farklı olan her gün hepimizi kaynağından bağımsız olan şizoid yapılar içerisinde boğulmaya terk ediyor.

Bundan sonra kendisinin ne yaptığından bir haber olarak, aşık olan, herhangi bir insanı sevip ona görünmez bir kıskançlık tasması takan, doğuştan dünyaya prenses olarak geldiğine inanıp aptal ataerkil toplumun içerisinde sistem açıklarından kendine çok büyük kazançlar sağlayan, harcayamacağı kadar paraya ihtiyaç duyan… Her bireyin probleminin aynı noktada olduğunu düşünüyorum ve bu bir dokunulmazlık hakkı gibi. Kendisini ve ne yaptığını tam olarak bilmeden, toplum içerisinde hazır olan bir rol benimsedikten sonra, kimin tam olarak neye ihtiyacı var mutlu olamaması için?

Okan Yaşarlar
www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider