Çalıntı Mutluluklar


Aysel Hanım pişirdiği taze fasulyeyi ocaktan alıp çorba için yeni bir tencere çıkartırken söylendi kendi kendine “Fasulyeye burun kıvıracaklar gene… Aman ne yapayım! Ben de her gün sarma saramam canım, hizmetçi mi var sanki hayret bir şey!”

Dağ gibi ütüleri bitirmişti bugün. Evde iki süsüne düşkün çocuk olunca ütü çabuk birikiyordu. “Bir kez giydiklerini hemen kirliye atıyorlar kış günü” diye söylendi. O ütünün üstüne yemek yapmak işkence gibi geldiği için sinirleri çok gergindi çocuklar akşama fırça yemeğe hazırlansalar iyi ederlerdi…

Nazım Bey çok yorulduğu işten çıkıp eve doğru gelirken karısının ‘Cacık yapacağım, yoğurt al da gel’ demesi üzerine markete uğramak için yolunu değiştirmişti ve sinirleri gerilmişti. Lisede matematik öğretmeni olan Nazım Bey zaten yeterince liseli şımarıklığıyla uğraşıyordu bir de akşam eve gidip üniversiteye hazırlanan oğlu ve üniversiteyi yeni bitirmiş, evlenmek üzere olan kızının şımarıklıklarını çekmek istemiyordu. Üstüne bir de yoğurt buyuran karısının ses tonu onu iyice germişti. Konuşma tarzına bakılırsa bugün gene ütü günüydü ve akşam evde yüzler asık olacaktı. Bunu düşününce canı iyice sıkıldı homurdanarak yoğurt ve sigarayı torbaya doldurdu kendine şaşkın gözlerle bakan kasiyere parayı ödeyip evin yolunu tuttu.



Aylin nişanlısı Suat’ı öpüp arabadan indi. Arabanın arkasından el sallarken içini bir hüzün kapladı. ‘Şu düğünü bir an önce yapsak artık bizimkiler de neyi bekliyorlarsa babam olmayan paramızla tutturdu çeyizin kalan kısmını tamamlayacağım diye. Suat’ın annesi önemli değil, biz bütün ev eşyalarını alırız demedi sanki! Neymiş, kızının eşyasını alamadı dedirtmezmiş de iki gün sonra başıma kakarlarmış. Eşya falan umurumda değil olsa artık şu düğün de ayrılmasak’ düşünceleriyle somurtarak apartmanın ziline bastı.



Hakan bir yandan üstünü düzeltmeye çalışıyor bir yandan da otobüse yetişmek için koşuyordu. Gene geç kalmıştı, okuldan sonra arkadaşlarıyla nargile içmeye gitmişler gömleği kokmasın diye çıkarıp tişörtüyle oturmuştu şimdi de bir yandan gömleğinin giymeye çalışıyor bir yandan da yemeğe geç kalmamak için otobüs durağına koşuyordu. ‘Şu üniversiteyi bir an önce kazansam da şehir dışına gitsem özgürlüğümü istiyorum artık!’ diye isyan etti gömleğini yanlış iliklemesine de sinirlenerek.



Saat 20.07 de Soylu ailesi sofra başındaydı. Bütün suratlar asıktı ve görevmiş gibi konuşulan bir iki cümle dışında masa sessizdi. Soylu ailesinin hiçbir ferdi mutlu değildi, hepsi kendi dertlerine gömülüp sessizce yemeklerini yediler ve sonra akşam rutinlerini yapmak ve gelecek hayalleri kurmak için köşelerine çekildiler…



Bundan tam iki yıl sonra Hakan kazandığı üniversite kampüsüne yakın bir cafede nargile içerken arkadaşlarına “Ah be arkadaş şu meret de eve geç kalma korkusu olmadan içince aynı tadı vermiyor ki… Ne günlerdi be! Okulu kırıp nargile içmeye giderdik” diyerek mutlu anılarını anlatıyordu ki aklına akşam yurtta kendi deyimleriyle ‘kılçıklı fasulye’ olduğunu hatırlayıp canı sıkıldı. “Anamın yemeklerini özledim benim anamın eli de çok lezzetlidir” deyip anasının lezzetli yemeklerinin mutlu hayaliyle avuttu kendini…



Aylin marketten evin alışverişini yaparken bir yandan da telefonda Suat’ı dinliyordu. “Karıcım akşam erken geleceğim. Yemekte ne var? Kurt gibi acıktım valla güveniyorum sana hadi öptüm” Telefonu kapatınca canı sıkıldı, daha ortada yemek yoktu ve yetiştirmesi için de kuaför planını bugünlük ertelemesi gerekecekti. Alışverişi bitirip bir an önce evin yolunu tutmak için hızlanırken eve geldiğinde yemeğin hazır olduğu bekarlık günlerinde ne kadar mutlu olduğunu hatırladı.



Aysel Hanım ve artık emekli olan Nazım Bey öğle yemeklerini yiyorlardı huşu içinde… Aysel Hanım yemekten sonra ne yapsam da oyalansam diye düşünürken akşamları masaya dört kişi oturdukları mutlu günleri düşündü ve bu akşam şu kızla oğlanı bir arayım da fırsatını bulup yemeğe gelsinler diye kendine not aldı. Nazım Bey bu planlardan habersiz öğretmen odasında, öğrenci gürültüsü içinde aceleyle yediği öğlen yemeklerini hatırlayıp gülümsedi kendi kendine ‘Özledim kerataları be! Şimdi okulda olsam odaya bir şey sormak için dalar iki lokma yedirtmezlerdi bana’…





Ve işte böyle diye düşündü öykücü, karakterlerini iplerinden dolabına asarken, başka öykülerde başka isimlerle kullanılmak için… Mutluluk geçmiş zamana ait bir tanımlama aslında, mutlu hatırladığımız anılarımızı yaşarken bile mutlu değiliz. Yarının nelere gebe olduğunu bilmeden yarın için bugünümüzü heba ediyoruz. Bu yaşam hırsızlığından başka bir şey değil aslında, kendi yaşamlarımızdan, duygularımızdan ‘çalıyoruz’…



Duygu Üçel

www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider