Tarihsel Süreçte Kadın İstihdamı




Kadın işgücü istihdamını açıklarken, tarihsel süreçteki kadın emeğinin üretimde geçirmiş olduğu aşamaların incelenmesi uygundur.


Tarihsel sürece bakıldığında, kadının üretime katılımı ilkel toplumların içerisindeki işbölümüne kadar dayanır. İlk ilkel toplulukların gruplar halinde yaşamaya başlamasıyla, “ilkel komünizm” adında cinsler arası işbölümünün ortaya çıktığı görülür.(Bebel, 1975: 30) Yazılı tarih öncesi dediğimiz bu dönemlerde kadınlar iktisadi faaliyetin birincil bölümünde “toplayıcı” olarak yer alırken; erkekeler, ikincil faaliyet olarak “avcılık”la uğraşırlar.




İlkel insanın, besinin %65’ini bitkilerden, %35’ini hayvansal gıdalardan giderdiğini kanıtlayan son çalışmalarla, bu toplumlardaki kadın ve erkeğin üretime katkısı ve buna bağlı olarak toplumsal işbölümünün günümüzdeki kadının ikincil duruşundan farklı olduğu sonucu çıkarılır.


M.Ö. 20 bin’lerde insanın bitkinin üretilmesini keşfetmesiyle kadının ilk emek ortaklığının gerçek ifadesi ortaya çıkar. Erkek, sadece kendinden sorumluyken kadın, kendi ve çocuklarından sorumludur. Bir başka ifadeyle; kadın, erkekle kurulan kolektif üretim ortaklığının yarı yarıya hissedarıdır. Bu dönemlerde üretim ve tüketim fazlası olmadğından cinsiyetler ya da klanlar arasında herhangi bir üstünlük gelişmez ve bu ilk ortaklaşmacı yaşam zemininde karşımıza çıkan sistem ilkel soyalizmdir. (Kadınların Kurtuluş Hareketi, 1988: 2438)


Görüldüğü gibi, topluluk halinde yaşamayı başlatan, üretime kattığı değerle, kadındır. Bu nedenle, Paleolitik Çağ‘daki ilk insan figürleri kadın betimlemeleridir. Kadının doğurması berekettir ve kadını resmetmek kadının yaratıcı ve üretici gücünü simgeler. Bir başka ifadeyle, “özel mülkiyet”in gelişmediği Paleolitik Dönem’de, kadın ve erkeğin kolektif işbirliği zorunluluğu yaşamasaldır ve birbirlerini toplumsal ya da ekonomik olarak sömürmezler. (Michael, 1993: 25 – 30)


Paleolitik Dönemden Neolitik Devrim ve resmen Tarım Toplumuna geçiş M.Ö. 10 bin’de gerçekleşir. Kabileler, avcılık ve toplayıcılıktan ibret olan yaşam biçimlerinden resmen tarımsal üretime geçer ve insan faaliyetleri genişleyerek doğaya karşı bağımlılık azalır.


Bu dönemde erkek de toprağı işlemeye başlarken; kadın, tohum ve tahıl üretimiyle ve üretilen tahılın değirmende işlenmesi görevini üstlenir. Bu görev yanında kadın, topak kaplar yapar ve iplik üretimiyle beraber dokuma işlerinde kendini geliştirir. Diğer bir ifadeyle, buzul çağının bitmesiyle değişen iklim koşulları aktüel hayatın kadının emeğe katkısı yönünde farklılıklaşmasını sağlar.


Bu dönemde ayrıca, sabanın icadı ve tekerleğin kullanılmasıyla tarım faaliyetlerinde hayvanların kullanılmasını, bir başka ifadeyse tarımsal faaliyetlerin erkeğin başlıca görevi olmasını gündeme getirir. Sonuç olarak, topluluklar arasındaki refah düzeyi ve neolitik birimler arasındaki ticaretle kadın emeğinin değeri azalmaya başlar. (Kadınların Kurtuluş Hareketi, 1988: 2440)


Kadının tarih içerisindeki gelişimi ve emeğe katkısında ikincilleşmesi, sabanın ve tekerleğin kullanılmasıyla gelen kentleşme ile başlar. Bu dönem M.Ö. 4 bin – 3 bin yıllarında Eski Mezopotamya’da gerçekleştiği tahmin edilir. (Berktay, 2000: 37) Bazı antropologlara göre, bu dönemde yaşayan gezici, avcı ve toplayıcı gruplarda kadın henüz ikincilleşmez ve erkekle eşittir. Bunun sebebi ise, gezici klanların özel mülkiyete sahip olmayışıdır. Engels ise, göçebelikten yerleşik hayata geçmeyle beraber özel mükliyetin oluştuğunu ve mükliyete erkeğin egemen olduğunu iletir. (Engels, 1992: 62)


Özel mülkiyetin erkekte toplanması berberinde mülkiyetin babadan oğula geçmesine ve erkeğin kadın cinselliğinin ve bedeninin denetimini almasına sebebiyet verir. Kadın bedeni, önce baba ve ağabeyin sonra kocanın eline geçer ve artık kadın, klanlar arasında değiş tokuş edilen bir nesneden ibarettir. Bir başka ifadeyle Paleolitik ve Neolitik Döneme geçildiğinde kadının emeğe katkısı, aile düzenini korumaya yönelik araçlarla ilerlerken erkek tarım ve hayvancılıkla baş eden güçlü ve dış alanda mücadele edendir. Bu da, klanların anaerkillikten ataerkilliğe geçişini, cinsler arasındaki sınıfsal farklılığın oluşmasına sebep olur.


Neolitik dönemde, kadın ve erkek cinsi arasındaki sınıfsal farklılıkların oluşmasıyla erkeğin koyduğu toplumsal kurallar işlemeye başlar ve mülkiyet, erkeğin soyundan olan erkek çocuğa aktarılır. Kadın ve erkek arsındaki bu sınıfsal farklılığın oluşması ve kadının dışlanması 2 bin yıllık bir süreci kapsar. Mitolojiye dahi geçmiş bu süreçte kadın birey olarak mücadele eder ancak savaşı kazanan erkektir.


Sanayi Devrimi’ne kadar süregelen bu cinsler arası ayrışma ve egemenlik – üstünlük ilişkisi, sanayi devrimiyle birlikte hem cinsler hem de toplumsal – sınıfsal alanda köklü değişikliklere gebedir. Bilindiği gibi, sermayede ‘artı değer’ üç yolla arttırılabilir:


• Çalışma sürelerindeki artış (mutlak artı değer)
• Aynı sürede yapılan işin yoğunlaştırılması (nisbi artı değer)
• Her iki yolun beraber kullanılması (mutlak ve nisbi artı değer)


Sonuç olarak sermaye, esnekleşerek iş süreçlerini enformel olarak ve yasal mevzuatın uygulanmadığı
bölgelere yayarak, çalışma sürelerini yoğunlaştırırak mutlak artı değeri arttırmayı başarır. Ancak bu, artı
nisbi değeri yani verimliliği beklenen düzeyde artıramadığından cansız emeğin önemi, bir başka ifadeyle
makineleşme önem kazanır. Bu değişim, Hacer Ansal’ın ilettiği gibi “Teknoloji, kapitalist üretim tarzında
sürekli olarak daha fazla artık üretmek, verimliliği ve karlılığı artırmak arayışı içerisindeki sermayenin
çıkarlarının damgasını taşır.” (Ansal ve Satılgan, 1994: 33)


Kadın istihdamının tarihsel süreçteki yerine değinmeye başladığım bu haftaki yazımın ardından; bir sonraki hafta, yine kadın istihdamının tarihi üzerinde yazmaya devam ederek kadının neden ikincilleştiğini anlatacağım.


Ayrıca, istihdama ilişkin sorularınızı Hayata Dokun İnsan Kaynakları Danışma Kurulu’na http:// www.hayatadokun.net/bze-ulain sayfasından yazabileceğinizi hatırlatmak isterim.


Sevgilerimle,


Evrim Gözener


Kaynakça:


1. Ansal, Hacer – Satlıgan, Nail: “Teknoloji ve İşçi Sınıfında Değişim”, Toplumsal Araştırmalar Vakfı, Panel Dizisi 1-2, İstanbul, 1994.
2. Bebel, August: “Kadın ve Sosyalizm”, Ankara, Toplum Yayınları, 1975.
3. Engels, Frederict: “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”, Sol Yayınları, Ankara, 1992.
4. Kadınların Kurtuluş Hareketi: “Sosyal ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, Cilt 8, İletişim Yayınları, İstanbul, 1988.
5. Michael, Andre: “Feminizm”, İstanbul, İletişim Yayınları, 1993.
http://www.hayatadokun.net 'den alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider