CHP Seçmeni Barış İstiyor



CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Gülseren Onanç’ın hazırlattığı anketin çok çarpıcı sonuçlarını geçtiğimiz günlerde gördük. Barış süreciyle ilgili ankette özellikle CHP seçmeni tarafından gelen cevaplar CHP’nin bir politika değişikliğine girişmesini gerekli kılacak gibi.



AKP seçmeninin % 66’sı “CHP sürece dâhil edilmeli” görüşünü dile getirirken, “CHP bu süreçte ne yapmalı” sorusuna CHP’li seçmenin % 10’u ‘daha aktif olmalı’, % 40’ı ise “Partimiz barış sürecine destek olmalı” cevabını verdi. CHP’li seçmenin yüzde 50’si sürece destek verdiğini ortaya koydu.

‘”BDP Milletvekilleri ile İmralı arasındaki görüşmeler hakkında fikriniz nedir?” şeklindeki soruya, “Görüşme barış sürecine önemli bir katkıdır” diyenlerin oranı Ocak ve Şubat ayında yüzde 38 iken, Mart ayında bu oran yüzde 43’e çıktı. Yani bu sürecin barışa doğru ilerleyeceği beklentisi artmış durumda. Sürece en sert karşı duruşu sergileyen MHP tabanının bile yüzde 28’i görüşmelerin barışa katkı yapacağına inanıyor.

Hal böyle olunca seçmenine rağmen daha fazla direnemeyecek bir CHP’yle karşı karşıya kalacağımızı düşünmeye başlıyoruz. Oysa CHP isminin yasaklı olduğu yıllarda SHP olarak faaliyet gösteren siyasetçiler, bu ülkede meclis gündemine 80 sonrasında yazılmış ilk Kürt Meselesi Raporunu yazmıştı. Bu rapor bugün telaffuz edilen çok sayıda çözüm maddesi içeriyordu. DGM’lik olmuş bu rapor, anlaşılacağı üzere o günün şartlarına göre çok cesur bir çalışmaydı.

CHP bugünkü ulusalcı çizgiye geçmiş olmasının, Cumhuriyetin katı kuruluş ilkelerinin bekçiliğine soyunmasının nasıl kırılacağını anlamadan önce, kısaca nasıl bu hale geldiğini görmeye çalışalım şimdi. CHP olarak yeniden kurulduğu 1992 yılından sonra, partiyi yeniden toplama sürecinin, yeni politika geliştiremiyor olmasının ve elbette Deniz Baykal’ın tek adam arzusunun sıkıntılarını yaşamaktaydı. Nihayet yükselmekte olan Milli Görüş’e karşı laikçi, koyu Kemalist bir politikayla ülkenin kaygılı elitlerinin partisi oldu. SHP ile kazanılan özgürlükçü, eşitlikçi anlayış hızla kaybedildi. Cumhuriyetin o sert kuruluş ilkeleri partinin ana çatısını oluşturunca Kürt sorununa karşı da politikalar geliştirilemez oldu. AKP’nin siyaset sahnesine hızla girişi ve kitleleri peşinden sürüklemesiyle CHP sadece bu laikçi kesimin partisi olarak siyaset sahnesindeki yerini sabitledi. Bir not olarak belirtmekte fayda var. CHP asla sol parti olarak anılmayı hak etmiyor. Çünkü ulus-devlet anlayışıyla solu bağdaştırmak, Hitler’in “nasyonal sosyalizm” anlayışından farksızdır. Bu ayrı bir mesele… Bu konuda daha net tahliller yapan yazarlarımız varken, üzerine laf söylemek haddimi aşmak olacak.

CHP hakkında daha geniş yazılar yazmak gerekir aslında. “Neydi, nereye evrildi, sonra neye dönüştü?” gibi sorulara cevap vererek ilerlenebilir. Ama biz günümüzde geldiğimiz noktada CHP’nin tavrını ve geçmişteki SHP geleneğini devam ettirememiş olmasının sebeplerini anlamaya çalışmalıydık. AKP’li yılların başında “şeriat geliyor” çığlıklarıyla siyaset yapmak yerine, SHP’den aldığı demokratlık geleneğiyle yürüseydi, bugün çözüm sürecinin ortasında yer alan bir parti olabilirdi. Ancak CHP bugün de milliyetçi, statükocu tavrını koruyarak, mevcut kaygılı ve milliyetçi kitlesini kaybetmemeye çalışmayı seçmekteydi.

İşte bu anket bu yüzden çok önemli… Partinin içinde bugün barış süreci içinde yer almayı isteyen kanatın elini güçlendirmesi ve Türkiye’deki CHP’lilerin yarısının barış süreci hakkında olumlu ve emin olduğunu görmemizi sağlıyor. Türkiye’deki insanların 10 milyonunun oyunu almış bir parti için iyi bir oran…

Toplumun çok büyük bir kısmı da barış sürecindeki tüm müzakerelerin gerekliliğine ikna olmuş durumda. Bu şartlarda hala ‘vatana ihanet’ pilavı pişirenler de süreci ancak bir parça yavaşlatacaklar.
Kim ne derse desin; beğenelim, beğenmeyelim… Eleştirilecek çok yanı olmasına rağmen, başbakanın samimiyetini sorgulayacak çok kanıtımız olmasına rağmen, toplumun geniş bir kesimini ikna etmeyi başardılar. En azından barışın iyi bir şey olduğunu söyleyenlerin, artık gençlerimizin ölmesini istemediğini söyleyebilenlerin sayısı artıyor.

Barışa kim karşı olur ki? Bu memleketin insanları barışa, kardeşliğe en çok hasret olduğu günlerindeyken, barışa bu kadar yakın olup da süreci engellemek isteyebilir mi? Peki, CHP bu anketten sonra nasıl bir tavır alacak? Egemen ırk olma anlayışını, ‘kucaklayıcı ulus kavramı’ olarak tanımlamayı bırakıp eşit yurttaşlık hakkı ve gerçek eşitlik ilkesini kayıtsız şartsız destekleyebilecek mi? Seçmenine rağmen sürecin dışında kalmayı göze alabilecek mi?

Doğan Özcan
Editör

www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider