Büyüklere Masal

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak diyarların birinde bir ülke varmış. Etrafı berrak sularla ve yeşilliklerle çevriliymiş bu ülkenin. Zaman zaman acı,, zor günleri olduysa da hep bir arada kalmayı başarmış bu ülke insanları.


Herkes çok mutluymuş ve ufak tefek sorunlar dışında büyük problemleri yokmuş. Bu ülkenin diğer ülkelerden farklı bir özelliği varmış. Burada yaşayan insanlar renkliymişler. Kimisi yeşil, kimisi mavi, sarı, kırmızı her rengi görmek mümkünmüş. Ama ülke insanları bu renkleri fark etmezmiş. Sadece dışarıdan gelenler bu renkleri görebiliyormuş. Yanlış anlamayın renkleri görmüyor değiller sadece karşılarındakilerin renklerini kendi rengi gibi görüyorlar. Ağaçların yeşilini, denizin mavisini, güllerin pembesini, kırmızısını görüyorlar ama birbirlerine baktıklarını bu renkleri görmüyorlar. Herkes uyum içinde mutlu yaşarmış bu sebepten ötürü. Tabi bazen kara bulutlar geziyormuş ülkenin üzerinde ama el ele verip üstesinden geliyorlarmış, yeniden güneşi karşılıyorlarmış.

Fakat günlerden bir gün renklerinin ne olduğu belli olmayan birileri çıkmış ortaya ve bu renklerin uyumunu bozmak için planlar yapmaya başlamışlar. Fark ettirmeden yapmışlar bunu. Önce kulaklara fısıldamaya başlamışlar. “ Bak şu renk senin için kötü şeyler söylüyor, seni yok etmek istiyor” demişler. Hatta söylediklerine inanılsın diye zarar vermişler renklerin topraklarına. Aynı cümleler fısıldanmış bütün renklerin kulaklarına. Başta inanmamış renkler söylenenlere. Ama zarar görmeye başladıklarında düşmüşler bu hain oyunun içine. Sarmış mı ortalığı bir panik havası. Her renk kendi arasında toplanmaya başlamış, farklı renkleri kendi aralarına almaz hatta dışlar olmuşlar. Ama hesaba katmadıkları bir şey varmış. Birbirlerinden kopmaya başladıkları andan itibaren yavaş yavaş renkleri solmaya başlamış. Aynı durum ekinlerine de yansımış.

Topraklarının rengi, mahsullerinin rengi de değişmeye başlamış. Ne ektikleri domatesin tadı kalmış ne de patlıcanın ne marulun. Çok uzaklardan bakıldığında öbek öbek ayrılmış soluk renkler görünür olmuş.

Anlayamamışlar bunun sebebini. Başta her renk “sadece benim rengim yeter demiş”. Ama sonrasında bakmışlar böyle olmuyor buna çare bulmaya çalışmışlar. Önce hastalık musallat oldu sanmışlar. Uğraşmışlar renklerini geri kazanmak için. Ama ne fayda günden güne çocuk yaşlı demeden soluyorlar. Fakat bu renklerin arasında gizliden gizliye haberleşenler varmış. Onlar bir araya geldiklerinde renklerinin düzelmeye başladıklarını fark etmişler. İşte o zaman anlamışlar kendi rengi için karşılarındakilerin renklerine ihtiyaçları var. Başlamışlar bunu yüksek sesle haykırmaya. Başta bazıları duymak istememiş, kapamış kulaklarını. Ama onlar yılmamış karşılarındaki inanıncaya kadar söylemişler renklerinin solma nedenini. Sonunda bütün renkler verdikleri kayıpların ardından anlamışlar durumu gökkuşağının renkleri gibi bir arada yaşadıkları zaman renklerinin parlak olduğunu, tek başlarına renklerinin solduğunu.

Sonunda yaptıkları hatayı anlamışlar. Birlikte yaralarını sarmaya başlamışlar. Yeniden eski günlerine dönmek için beraber çalışmaya başlamışlar.

Masallar hep aynı cümlelerle biter bende geleneği bozmayayım onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düştü biri anlatana, biri dinleyene sonuncusu da hikâyenin kahramanlarına.

Masallar çocuklara anlatılır ama bazı masallar vardır ki büyükler ders çıkarmalıdır.

Masalım; çocuklarımıza, gelecek nesillere yaşanılası bir dünya bırakmak, mutlu sonla biten masallar anlatabilmek için.

Pınar Taşdelen
 
www.hayatadokun.net 'ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider