Sen Özgürsen Ben De Özgürüm



Günlük hayatımızda diğer eşitsizliklerden daha net ayırt ettiğimiz eşitsizlik, kadın - erkek arasında olandır. Aslında tüm ayrımcılık ve eşitsizlik türleri, coğrafyamızda oldukça da belirgindir. Irksal ve dini temelli konular, ülkemizde pek çok kanayan yaranın sebebi olmaktadır. Çağdaş ülkelerde bu gibi sorunların çözümü, demokratik platformlarda sağlanıyor. Ve bu sorunların çözümünde, sivil toplum çok önemli bir rol oynarken, bizde durum hep tam tersidir. Bu coğrafyada devlet, şiddeti ve nefreti derinleştirecek yöntemleri kullanmayı tercih ediyor. Kendi yarattığı sorunu, sorunun oluşma sebeplerini tekrar ederek çözeceğini zannediyor. Ya da sorunun çözülmemesi için çalışıyor. Bu başka bir mesele…


Kadın erkek eşitsizliği de aslında bu anlayışın ellerinde. Tam örgütlülüğünü sağlayamamış kadın, erkek egemen anlayışın ellerinde varlık mücadelesi verirken, devlet de bilindik “Ben ne dersem, o olur!” tavrına devam ediyor. Tarih boyunca yaptığı gibi, kadın hareketinin önünü kesiyor ve türlü politikalarla göz boyuyor. Ancak bunu yaparken bile, kadının ismini yok etmekten geri kalmıyor. En önemli örnek ise, kadın bakanlığının kaldırılıp yerine aile ve sosyal politikalar bakanlığının getirilmesi ki bu örnek, bize devletin kadının toplumdaki yeri ile ilgili görüşü hakkında yeterince bilgi verebiliyor. “Kadın evde çocuk bakmalı ve eşine layık bir hanım olmalı.” Bunun, kadının tek hakkı olduğu düşüncesini de topluma kabul ettirmeye çalışıyor elbette. Toplumsa her söylenenin doğru olduğuna inanıyor bu yönden gelen. Devletimiz başımızdan eksik olmasın!

Devletlerin dünya tarihi boyunca, hep acılara neden olması, toplumun devleti tanrılaştırmasına engel olmuyor. Her sorunun çözümünün, devlet tarafından giderileceğine inancını kaybetmiyor toplum. Oysaki şunu çok iyi bilmek gerekir. İnsanlığı örgütlülük kurtaracak. Devletler de bu örgütlülüğü kırmak için kapitalizmin göz boyayıcılığını kullanarak bizleri mücadeleden soğutacak. Neye ihtiyacımız varsa onun devlet tarafından karşılanacağına inanmamız sağlanacak. Doğal özgürlüklerimizi kısıtlarken kendi güvenliği için yaptığını söyleyecek. Biz kendimizi devletle o kadar özdeşleştirmiş olacağız ki buna da inanacağız. Özgürlük talep eden her kesimi düşman belleyeceğiz. Bize diğerinin tehdit olduğunu söylerken ve onların özgürlüklerini hiçe sayarken, bize nefret tohumları serpecekler. Oysa bunu yaparken, en çok bize baskı uyguladığını anlamayacağız bile. Sevgiden ve gerçek özgürlükten, sınırların olmadığı özgürce birbirimize kavuşabildiğimiz bir dünyadan en çok biz mahrum kalacağız. Ama farkına bile varamayacağız.

İşte biz erkekler de kadın hareketi karşısında bu anlattığım ruh hali içerisinde duruyoruz. Geleneksel ve dini bazı güçleri elimizde bulundurmayı kendimize hak sayıyoruz. Kadınları toplumun dışında tutmayı, kendimizce onları korumak olarak görüyoruz. Oysa bunun bilinçaltında duran ve tarih boyunca gelmiş erkeğin üstünlüğü anlayışının sonucu olduğunu, birçoğumuz bilmiyor. Tıpkı bir milliyete mensup kişinin, kendi milletini diğerlerinin üstünde görmesine neden olan egoları gibi, erkeklerin de kadına karşı üstün olduğu düşüncesi kanımıza işlemiş.

İşte en büyük mücadele de bu aşamada başlıyor. Kadın hareketinin erkekler tarafından kabul edilmesi ve bu hareketin devamlılığı yönünde destek olunması tıpkı diğer ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı mücadelelerde de olması gerektiği gibi önem arz ediyor.

Çünkü ötekinin özgürlüğü için hareket etmek, kendi hayatınızı da yüceltecek ve besleyecektir.

Doğan Özcan
Editör

www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider