Var Olmak Var Etmek



İlk olması gerekir bazı şeylerin. İlk olan her şey bir diğer gelecek olan aksiyon durumunun anahtarıdır. Denemeden bilebilmek ne kadar tartışmalıysa, çaba sarf etmeden elde edilen kazanç ise; konu her ne olursa olsun, yeterince zafer duygusunu ne oranla yaşatır? Peşinden gelen mutsuzluk durumunu kapamanın en kolay yolu ise bulunduğunuz ortama ayak uydurmaktır. Bir gün yeterince çaba sarf etmediği veya çalıştığı işte çok mutlu olmamanın birey üzerinde yarattığı düşünceli durumu yok edebilir herkes, ayak uydurduğunda topluma.


Kolay yolları var insanları aynı sırada ve hizada tutabilmenin. Tarih sahnesinde akımlar ve düşünceler ile başlamış ve bizim milat saydığımız bazı dönüm noktalarından da çok eskiye gitmekte yarar var. Çağlar öncesi hayat partnerlerimiz, arkadaşlarımız ile birlikte mücadele edip evriliyorken (artık inkar edilmesi dünya görüşü açısından da komik bir duruma düşüyor) birden bire yeni bir olgu ile ortaya çıktık. Kültürler. Hayatta kalabilen en güçlü yaşama sahip içgüdüler giderek eriyorken, bizler (modern insan) türün devamı için birbiri ile paylaşmanın anahtarı olan iletişimi kullanarak, kültürler yarattık. Bir diğer kabilenin kültürü bugünlere kadar etkisi sürecek olan bazı kurallar arayışlarına girerken, bir diğer kabile ateş dansını keşfetti. Icat etti belki de.

Çok hızlıca günümüze geldiğimizde, kuralların sosyal bir memeli olan insanların toplumunda, birlikte saygı çerçevesinde kalabilmek için kültürel olarak insanların doğuştan fabrika ayarlarına standart olarak eklendiğini görebildiğinizde en yakın arkadaşınız size şu tepkiyi gösterecektir ‘‘abi sen kafana fazla takıyorsun’’. Yazımın başında bahsettiğim hadise işte tam da budur! Ayak uyduran ve diğer insan davranışlarına bakarak toplumda var olmak için sadece taklit eden bir bireyin bile unuttuğu kocaman bir canlılık tarihi yok oluyor! Fakat acı gerçek buradan sonra daha da derinlemesine devam eder.

Insanın bir güdüye bağlı olan ya da olmayan şekillerde  kendini ifade etmek istemesi (bu durumu yaratan çok haklı biyolojik olgularında olduğunu anımsamakta yarar var) yaşadığımız toplumsal yapının temellerini atmış olmakla birlikte; bu toplum içerisinde kendini ifade edemediği için birey hissetmeyen hemen hemen herkes dünyanın en zararlı zeminini oluşturmaktadır. Söylenen herhangi bir fikri, herhangi bir emri veya herhangi bir cümleyi, ‘’kültürde vardı bu’’ şeklinde direkt olarak uygular ve yapar. Bu durum daha çok devam ettiğinde zayıflamış olan kişisel hayal güçleri yeni kelimesine hangi oranla hizmet edebilir? En kötüsü ise, asla yeni olarak eskinin değişeceğinden korkmak, tutucu olarak halen 1000 yıllık gelenek ve törelerden bahseder. Sebebi yukarıda belirttiğim gibi, bireyin toplum içerisinde varolma anahtarını elinden bırakmak istememesidir. Ne kadar sebepsiz canlar yandı dünya üzerinde. Herşey elimizdeki laptoplardan birbirimize elektronik posta atabilelim diye mi? Kız çocukları toprağa diri diri gömülürken, erkek çocukları yüz yıllarca kılıçlar ile birbirlerinin bağırsaklarını parçalarken hangi inançlar ve duyumlar veya fikirleri takip ettiler? Belki kendi fikirlerini belki de öğretilmiş olan ve kişinin kendini çaresiz hissettiği için direkt kabul ettiği otoriter sistemin dayatmalarını…

Cinsiyet problemi, ekonomi, sınıflar ve ayrımları, canlılık doğasını yok etmek..vs. Çok basit bir düşünce ile çözülebilirler ki ben yazılarımın çoğunu cinsiyet problemleri üzerine yazacağım. Hangi kültür, hangi düşünce insanının bir ürünüyseniz, hiçbir canlıyı ve canlılık doğasını kendi keyfiniz ve inançlarınız için y-o-k- e-d-e-m-e-z-s-i-n-i-z. Bu fikre sadık kalınsaydı eğer sonuçlarının nasıl farklar yaratacağına inanmak büyük bir ütopya mı olur du? Yapılamaz olacağı genetiğimize kadar işledi değil mi?

Dünyanın bir günde değişmeyeceğini bildiğim gibi, konunun dünyayı değiştirmekten ziyade üzerinde yaşayan insanlar olarak, bizlerin dünyaya ve birbirimize verdiği zararları değiştirip yok edebilmeye olan inancım; belki bir faydam dokunursa düşüncesiyle, ilk denememi yapmak istedim.Kendimce bazı taşların altına elimi sokabilmek, tatlı dil ile yılanları yerinden çıkartıp onlara kaval çalabilmek… Fakat daha da önemlisi birlikte daha fazla düşünmek, daha fazla tartışabilmek…

Okan Yaşarlar
www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.


Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Ayran da İyidir, Rakıdan Sonra İyi Gider