Yolcular



Aylardan ocaktı, tam olarak 18 Ocak 2010. Saat 22.30 sularındayken eve dönmek için dolmuşa doğru gidiyordum. Yaklaşık on dakika evvel dinen şiddetli yağmur sayesinde donuma kadar ıslanmış bir vaziyette dolmuşların yolcu almak için sıra oluşturduğu Arnavut taşlı sokağın başına gelmiştim. Bir anda arkamdan gelen ayak seslerini fark ettim. Ayak sesleri çok yakından geliyordu, arkamdaki her kimse sanki aramızda bir adımdan daha az bir mesafe vardı. O kadar yakındı ki ayak seslerinin sahibinin soluk alışını, verişini rahatça duyabiliyordum. İrkildim. Korkudan farklı olarak tarifi imkansız bir endişe kapladı ruhumu. Kısacası arkama dönerek bakmaya cesaret edemedim. Adımlarım hızlandı zira az kalmıştı bineceğim dolmuşa ulaşmama. Ayak ve soluk sesleri de hızlandı aynı oranda.


Kısa bir süre sonra dolmuşa ulaştım ve kendime en arka sıra koltukta kapı sırasında, cam kenarında bir yer buldum. Öndeki koltuklar doluydu. Şoförün yanında yaşlı bir adam, arkasındaki üçlü koltukta da üç yaşlı adam oturuyordu yolcu olarak. Şoför dışarıda, benim yanımdaki üç kişilik yerin dolmasını beklerken arabanın kapısının önünde kâhya ile laflıyordu. Yaklaşık beş dakika sonra bir adam bindi arabaya ve oturduğum koltukta üç kişilik daha boş yer olmasına karşın hemen yanıma ilişiverdi. Adamın sol tarafında iki kişilik boş yer vardı, koltuğun sol camına yakın tarafında. Fazla uzun sürmedi eksik olan iki yolcunun da gelmesi. Gelenler, iki yaşlı adamdı ve arabanın tavanı alçak olduğu için kafalarını eğerek yanımdaki yaşlı adamın yanındaki boş yerlere yerleştiler. Arabanın hareket etmesi ile birlikte ücretler arkadan öne doğru elden ele uzatıldı şoföre verilmek üzere. Ben dahil herkes tam para vermişti galiba zira beş dakika içerisinde şoför tarafından kimseye para üzeri verilmedi. Yolum uzun olmamasına karşın sıkılmamak için cebimdeki müzik çaları çıkarttım ve birbirine iyice dolanmış olan kulaklık kablosunun uçlarını birbirinden kurtardıktan sonra kulaklıkları kulağıma yerleştirdim. Cihazın şarj durumunu gösteren yeşil ışığın, şarjın bitmek üzere olduğunu gösteren kırmızı renge dönüşmesi pek gecikmedi.

Tam da bu esnada, tam yanımda oturan ve sağ omzu benim sol omzuma değiyor olan ihtiyar adam bana doğru meyletti ve eliyle kulaklıkları çıkartmamı istediğini ifade eden hareketler yaptı. Çıkarttım kulaklıkları zira merak ettim  bu ihtiyarın bana ne söyleyeceğini. İhtiyar bıyık altı bir gülümsemeyle ''Sen aslında yoksun, ölüsün. Aksini ispatlamaya çalışırcasına davranma.'' dedi ve tekrar eski oturma pozisyonuna döndü. İhtiyar adam daha önce konuşmuyor olduğu sol tarafındaki diğer ihtiyar fısıldaşmaya başladılar. Duyamıyordum konuştuklarını. Aklım bana söylediklerinde kalmıştı, tepki veremiyordum, donakalmıştım. Karşılık verememiştim ona.

Fısıldayan ihtiyarları daha net görebilmek için öne doğru meylettim. Sırtımı yasladığım yerden kaldırınca ihtiyarlar eğildiğimi ve onlara doğru baktığımı fark ettiler ve bana bakarak gülümsediler. Konuşmadılar, sanki nefes almıyorlardı ve çok huzurlu bir ifade vardı yüzlerinde. Bilmiyorum ne kadar birbirimize baktığımızı. Arkama yaslanmadan ön koltuktaki adamlara, sağa doğru çevirdiğim kafamı. Oturdukları üçlü koltuktaki üç adam da hemen hemen yanımdakilerle aynı yaştaydılar ve yüzleri birbirlerine çok benziyordu. Bu üçlünün arasından şoförün dikiz aynasına kaydı gözlerim. Şoförün de yüz ifadesi bu adamlarınkine benziyordu, hatta karbon kopyası gibiydi. Tam bu esnada şoförün yanında tek kişilik koltukta oturan yaşlı adam da şoförün kulağına bir şeyler fısıldamak için sola doğru meyletti ve şoförün kulağına duymamın imkanı olmadığı bir şeyler fısıldadı. Fısıldarken yüzü hafif sola dönüktü ve öndeki yaşlıların omuzlarının arasından yine bir bıyık altı gülümsemeyle bana bakıyordu.
Şaşırmıştım ama garip bir hisle korkmamış sadece merak etmiştim olan bitenleri. Yavaşça tekrar arkama yaslandım. Sağ elimde kalmış olan kulaklıkların kablosunu yavaşça birbirine dolayarak sağ cebime koydum. Bu esnada elime bozuk paralar geldi. Çıkarttım baktım, saydım. 4,20 TL'ydi toplam para ancak ben bu parayı arabaya biner binmez şoföre göndermiştim ve bu benim cebimdeki son paraydı. Ya para geri gelmişti ki bu imkansızdı ya da şoföre para göndermemiştim ki bu da imkansızdı. Aklım daha da karıştı bu durumda.
Camdan dışarı baktığımda ise...


Bora İnce
www.hayatadokun.net ' ten alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar – III: İstihdam Edilmiş Kadın İşgücünde Cam Tavan : (Glass Ceiling) Sendromu

Kadınların Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar - I: Cinsiyete Dayalı Sorunlar

Sektörler ve Ekonomik Faaliyete Göre Kadın İstihdamı